4 Eyl 2011

ÖZGÜR ya da CHARLİE...

Ne kadar uzun zaman olmuş blogla ilgilenmeyeli... En son Haziran'da yazabilmişim... Eylül ayının birinci günü Özgür hatunun burnu akmaya başlayınca ve korkular, hatıralar canlanınca aklıma geldi blog ne yalan söyleyeyim...
Bir de Dravet Sendrome Fondution grubunda haberleri dönüp duran bebek Charlie... İngilizcem çok iyi değil ama anladığım kadarıyla yaz zatürresinden uzun zamandır hastanede Charlie... Fotoğraflarını yayınlamışlar sayfada burnunda oksijen, elinin üzerinde serum hortumu, önünde rengarenk bir sayılar kitabı hayata tutunmaya çalışan bir küçük beden... Resimlerinden bir buçuk, iki yaşında gibi görünen, gözleri aynı Özgür gibi bakan Charlie.... Fotoğrafları teker teker inceledim, birinde gözünün birisi kapanacak kadar şişmiş ve morarmıştı, aklıma Özgür'ün o hali geldi... Ben de çekmiştim hatta sonra silmiştim unutacaktık ya başımıza gelenleri, hiç başımıza gelmemiş gibi olacaktık hani, her şey geçip bittiğinde görmemeliydik öyle sahneleri, anneliğimizden şüphe ederlerdi ya sonra....

Yürüyüş düzenlemişler Charlie ve diğer Dravet Sendromlu çocuklar için bağış topluyorlar yardım için...

Özgür'ün bebekliğinde yoktu böyle destek alabileceğimiz yerler, gerçi yine yok Türkiye'de ama başka ülkelerde insanlar sanırım daha iyiler bu konuda... O zamanlar eğitimini Amerika'da almış bir doktordan "Dravet"ye benziyor diye duyduğumda konuyla ilgili türkçe yayın bile bulamamış, kendi kendime "tıp ingilizcesi" öğrenmek zorunda kalmıştım.... Konuyu anladığımda inatla tüm semptomları uymuyor diye tutturmuştum bu sefer doktorlara, en son da "border line" diye bir yakıştırma yapmışlardı... Şimdiyse yakınından uzağından geçmiş her türlüsünün farkındalar (sanırım).... O zaman "bilinen" en büyük hasta 16 yaşında diyorlardı... Neler duyduk bu güne kadar bilseniz....

Sadece bazıları: " büyümez! dişleri çıkmaz! yürüyemez! konuşamaz! okuma yazma öğrenemez! ahlak kurallarını öğrenemez!.... (en acıtanı) YAŞAMAZ!!!!!!"

Şimdi  _anlayabildiğim kadarıyla google translate sağolsun _ Charlie'nin yakınları o adar umutlu ki!!! Onun bir savaşçı olduğunu, başına gelenlere rağmen yaşama tutunuşunu, gözlerinin ışığını korumasını, gururla anlatıyorlar... Tıpkı benim yaptığım gibi :)

Ben de buradan eklemek istiyorum bu yazılanlara: "Bütün bunlar bitip geçtiğinde, yani bir gün(!) yedi sene sonra ilk tatilinize korkarak gidip hiç bir hastaneye uğramak zorunda kalmadan güle oynaya geri döndüğünüzde, arka koltukta şarkılara neşeyle eşlik eden çocuğunuza bakıp onunla gurur duyacaksınız... Ve ne onu gören insanların garipseyen bakışlarının, ne "nesi var???" sorularının, ne arkadaşlarınızın okul telaşını sanki yaşıtı çocuğunuz yokmuş gibi izlemek zorunda kalıp yüreğinizin "cızzzz" sesine kulak tıkamalarınızın, ve daha bir çok şeyin hiç bir önemi olmayacak!!!

Onun yerine bir sürü şeyden mesela "SEÇİLMİŞ EBEVEYN" olmaktan gururlanacaksınız...

Sadece biraz daha sabır...