16 May 2012

FANTAZİ BU YA !!!

Sanki... Ben olmadığımda... Nefes almıyormuş gibi... dedim ya biraz önce.....

Yollarını arıyor doktor ve eğitmenler... "beni Özgür'den" ya da  "Özgür'ü benden kurtarma" yollarını.... Özlemeliymişiz birbirimizi....

Bir "pause" düğmesiyle çözülebilir halbuki.... Gerekli koşulları sağlar durdururum Özgür'ü.... Ben yokken yanında acıkmaz... susamaz... uyumaz ama uyanmazda... Sonra.... Nöbet geçirmez mesela.... Ya da oyun adına tehlikeli işler de yapmaz.... Top için alışık olmayan insanları kandırıp kaçamaz mesela.... Ve ayakkabısını düşürüp... Üç kat aşağıya uzanmaya... Kalkmayabilir....Yani... Belki.... Sonra.... Kapıyı sessizce açıp ve ses çıkmasın diye aralık bırakıp iki kat yukarı çıkıp, kapıyı çalıp ananesine ben kaçtıııım hadi kahvaltı hazırlayalım deyip, ben yapamıyorum hadi beni yedir demez belki... Belki de der zevk alıyor bu husustan çünkü.... Ya da bir sürü şey....

Peki o düğme gerçekten olsa... Ve hatta ben sadece mola vereyim diye olsa.... Bir tek onun için olsa mesela çişim geldiğinde gönül rahatlığıyla durdurup hatta ossura ossura.... neyse :).... Ben ne yapabilirim ki????

Özgür'süz bir yere gitmek zorunda kaldığımda, cüzdanını yolda bir yerlerde düşürmüş gibi davranan ben!!!!!!!!

Ne yapardım ki böyle bir düğme olsa.....

Kafakağıdım yok benim.... Kayıp değil... Yok!!!! Kayıt altına alınmamışım Özgür'süz... Yok benim kafakağıdım!!!!

Not: Sevgili Can Yücel'e atıftır... "hakim bey dedim hakim bey... kafa kağıdım olsa ben bilirdim yapacağımı... dizelerine.... Bir tek o dönüyor kafamda....

YİNG.... VE DE YANG....

Bugün "aile görüşmesi" vardı Özgür'ün...
Geçen gün "veli toplantısı" vardı Yağmur'un...

Bugün yine güzel şeyler söylendi bize... Gelişimi iyiymiş... Bu kadar nöbet geçiren çocuğun aslında ağır zihinsel engelli olmasını beklerlermiş...
Geçen gün yine güzel şeyler söylendi bize... Okulda unutup girmediği bir önemli sınava rağmen ilk 15'teymiş... Girseymiş kaç olurmuş???

Bugün yine çok kötü şeyler söylendi bize... Nöbetler izin vermiyor... Doktorlar yardımcı olmuyor... Ya da biz kendi kendim,ize söyledik bunları... Duydum çünkü ben....
Geçen gün yine çok kötü şeyler söylendi bize... Derslerle ilgilenmiyormuş... Sıranın altından kitap okuyormuş... Son iki ayda tanınmayacak hale gelmiş... Akademik başarı yüksekmiş ama ... Öndeki sırada oturan kızla sürekli didişiyormuş...

Bugün yine bir şeyler söylendi bize... Onu Özgür bırakmalıymışız... Kendini güvende hissediyor oluşu onu rahatlığa ve dolayısıyla üşengeçliğe sevk ediyormuş... Belki de nöbetleri uyanık olduğundaki gibi uykuda da kontrol edebilirmiş... Olabilirmiş yani bu.... Ayrı yatırmayı muhakkak denemeliymişiz...
Geçen gün yine bir şeyler söylendi bize... Onu kollamalıymışız... Kırılganmış... Tam da ondan derece beklenilen bu dönemde vaktini, moralini çalabilecek kimseye izin vermemeliymişiz...

Bugün... yazayım dedim... oturdum... başladım... sesini duydum... koştum.... mıknatısını geçirdim... ömer duymadı... bazen ben de duymuyorum... hani insan hali... uyuyoruz ister istemez... hani biyolojik bir durum olmasa eminim onunda bir yolunu bulurdum ben... ama olmuyor... denedim en fazla 3 ay günde 1-2 saat uykuyla geçirebiliyorum... onda da beynimi kullanmam zorlaşıyor... eh artık eskisi gibi güçlü değilim zaten....yazıyorum ama bahane bunlar... hatta imla kurallarını bile kaçırdım şu anda....

Ve sanki duymuş gibi arkadaş... Arkamdan salona gelip kucağına yatacağım dedi... Yazacağım işim var kucağımda bilgisayar olacak dedim.... Eh ben buraya yatayım bari deyip karşımdaki kanepeye kıvrıldı... Yazıyorum ama nefesini dinliyorum aynı zamanda... Sanırım pavlov'un köpeği gibi alışmış kulağım duyamadığımda geriliyorum...

Sanki... Ben olmadığımda... Nefes almıyormuş gibi....

Aslında Özgür'ün farklı olmasının bir farkı yok... Ben Yağmur'da da böyle paranoyaktım :)

O zaman da çocuğu ağır uykusundan nefes almıyor mu acaba diye dürttüğüm olmuştur... Yani sanırım... Çok silindi onun anıları... Üstüne öyle çok şey bindi ki... Biliyorum ki Yağmur bunları okuyor yakaladıkça... Ve birgün... İnternet yasağı kalktığında yani bu yazılara tekrar bakacak... Kronolojik sırayla... Belki de kızacak bana... Kesin kızacak...

Neyse... Sonuç Özgür'le yatağımızı ayırmamız gerekliliği... Yağmur'la ilgilenmek gerekliliği son senesi çünkü...

Bu arada "Başöğretmen" beni bir daha çağırdı... Yalnız... Anne terapisi diye bir şey var sanırım... Onun için sanırım... Yani galiba........





2 May 2012

HİÇ KİMSENİN YAĞMUR'UN BİLE BÖYLE KÜÇÜK ELLERİ YOKTUR....

Yağmur... 1 Mayıs'ta ve aslında bütün diğer günlerde de bütün asaletiyle Özgür'ün arkasında kalabilmiş çocuk!!!...

Yazdım... Bugün... Ama sadece ve yine ve tekrar Özgür'ü yazdım....

Halbuki Yağmur'umunda bir öyküsü var....

Geldi bizimle... Kardeşini kolladı... Arada kaçırsa da... 

Ama sordu hep...

Emperyalizm ne demek? Parti cephe kim? Sosyalizmle komünizm arasındaki fark ne? Bu adam kim? (Cheguvera'yı soruyor :))
Neden beşiktaş atkılarının üstüne basmışlar beşiktaşlı mıydı :))))))))))))))))))))

Kortej sorumlusuna halil sezayinin isyan parçasını marş olarak okusak mı diye sordu :))))))))))))))))))

Özgür'ün cevabı daha komikti: "Burda kimse bilmez ki o şarkıyı?????"

"Yeni Dünya" :)))))))))))))))))) Ananem karşısına çıkan bilmiş her çocuğa bunu derdi... Yeni dünya...

Ergen benim büyük kızım... Hormonlarının tehdidi altında bir genç kadın... 13 bitmek üzere 14'e çeyrek var... Yüksek ihtimalle bugün gördüğü abilerden birinden bir 'adam' modeli çıkartarak rüya alemine dalmış durumda uyudu... İdeal erkek modeli çıkardı çoktan zaten silme babasına benziyor o model de :)

Bunca yaşanmışlıkta sadece Özgür'ü yazmak Yağmur'a haksızlık olurdu....

4 yaşındayken Amerika Irak'a girdiğinde ağlayarak "Sıra bize gelecek... Atatürk'te öldü şimdi bizi kim kurtaracak???" diye ağlayabilen çocuk...

"Baba bu ne????" normal çocuk sorusu ebevenylerin her zaman duyduğundan...

"Faşist nedir?" bizim çocukların sorduğu...
Hatta abartıp emperyalizm ne o zaman??? Makyavel'i neden sevmiyorsunuz??? diye soruyorlar...

Sonra da "Stat kayıyor ... stat kayıyor... Ertuğrul sana stat kayıyor" tezarühatına gayet rahat eşlik ediyor bizim çocuklar :)))))))))))

Büyüklerimiz bizden korkardı ama haklılardı mesela benim ananem okuma yazma bilmezdi kolaylıkla her şeye inandırabilirdim ben onu...

Ama biz gayet donanımlıyız ve tam da geçişinde bulunduğumuz için avantajlıyız da zamanın tam "puşt"undayız çünkü...

İşte o yüzden gayet rahat "sen giderken biz dönüyoruz" modundayım Yağmur'a:))))))))))))))))))

Gerçi babamda bana böyle takılıyordu zamanında :))))))))))))))))))

1 May 2012

ÖZGÜR BİR MAYIS!!! YA DA ÖZGÜR'ÜN BİR MAYIS'I

Ailecek 1 Mayıs'a gittik... Daha güzel bir cümle kurulabilirdi tabii... Daha edebi.... Boş ver dümdüz anlatayım....

Gittik çünkü kararı ben verdim... Gittik çünkü geçen sene de  gitmiştik... Gittik çünkü  Özgür de Yagmur da çok eğlendi... Çok düşündük gidip gitmemeyi... Çünkü geçen sene de bu gece Özgür çok nöbet geçirdi... Bu sene de...

Çünkü esen yel, doğan güneş, uzun süre yürümek, gürültü, açlık, susuzluk, kalabalık, çok fazla uyaran ve hatta yeni tanışlar ki yeni heyecanlar demek, yeni marşlar sloganlar mesela Özgür'ün merakını uyandıran onu yoran her şey aslında... Ve aslında orada normal sayılabilecek ama aklınıza gelebilen her türlü olumsuzluk (mu bilemiyorum normale dair olumluluk aslında sanki!) benim kızıma dokunuyor!!!!

Araf nedir bilirsiniz ölünce hani akibetinizin kararı verilene kadar insanların beklediği yer... Gidip gidip geri gelinen bir türlü cennete ya da cehenneme ulaşılamayan yer.... Vakit dolana kadar..... Ta ki.....

Benim kızım orda işte!!! Alamıyorum dünyaya ne de atamıyorum cennete ya da itemiyorum cehenneme!!!! Ve burda... Bizim yanımızda... Benim kızım... Zorda.... Benim kızım... Orda...

Ve gelemese de tamamıyla buraya... Aramıza!!! Gayet iyi idare ediyor...

Çok eğlendi bugün ama... Babasının omuzlarında zıplayarak "zıpla! zıplamayan faşisttir!" diye slogan attı :) Geçen seneden hatırlıyordu... Gerçi bir tek tanıdıklarıyla konuştu ama herkesi bir bir seyretti inceledi... Bütün marşları söyledi... Sol yumruğu havada yürüdü... Ellerini salladı... Yüzü de o kadar güzel yandı ki güneşten yanakları pespembe  :)))))))))))))))))

Alana girene kadar devam etti ve sonunda lafını patlattı "şimdi yemek zamanıııı!" :)))))

Alandan çıkana kadar 45 dakika geçti, vasıta bulamadık bir 45 dakika daha... Sonunda bir yere oturduk, dinlendi biraz... Kalkık biraz daha yürüdük... Sonra sevebileceği... Ve aslında yiyebileceği kadar temiz bir yer bulabildik...

Bir Mayıs... İşçinin emekçinin bayramı... Orada olan her grup mücadelesinin bayrakları ve sloganlarıyla oradaydı... Biz de oradaydık... Beşiktaşlıların içinde... Ama mücadelemiz başkaydı.... Sanki... Yani en azından Özgür ve ben... Sanki bir başka mücadeledeydik...

Bilemiyorum...