1 Kas 2016

YİNE BİR "1 KASIM" İLE KARŞINIZDAYIM

    Özgür'ümün doğum günü :)

    14 yaşında artık Özgür... 14 yıl olmuş doğalı... Hastalanalı ise 13.5 yıl... İlk kaç doğum gününde ağladım hatırlamıyorum... Gözyaşlarım kurumuş sanırım bugün hiç ağlayasım yok... Ya da ne bileyim...

    Her doğum gününde ağladığımda kızarlardı bana niye ağlıyormuşum diye... Sebeplerim çoktu tabii... Özgür'ümüzün "dravet" denen lanet hastalık olmasaydı nasıl bir genç kız olabileceği ihtimaline ağlıyordum belki de... Evet Özgür gene güzel... Evet Özgür gene genç kız... Okuldan babasıyla gelişi ve fotoğraftaki ışıltılı bakışlarını "dravet"  solduramadı... Evet Özgür gene ışıl ışıl... "Kuzguna yavrusu zümrüd-ü anka kuşu görünürmüş" derler ya... Ah Özgür'ü benim gözlerimle bir görebilseniz...





    Çok badireler atlattık, çok yollardan geçtik... Şu anda okula tek başına gidip gelemese de okuma yazma halletti gibi bazı üç harfli hecelerde takılıyor karıştırıyor sadece... Kendinin bir birey olduğunun gayet farkında, isteklerini, arzularını rahat rahat dile getirip elde edene kadar da yılmıyor...

    Ben -daha önce de çok yazmışımdır- böyle bir yaşama inadı görmedim hiç bir çocukta... İnadına kurban olduğum, hastanelerde sol akciğeri solunuma tamamen kapanmışken bile kapanmadı gözündeki ışık... Yoğun bakımlarda sırf beni yanında istediği için hemşireleri bile isteye bezdirip kendini attıran, gecenin bir yarısı hastane tarafından arandığımda yüreğimin hop etmesi ve onu kapıda görene kadar kalbimin ağzımda atması ama onun gururlu, mağrur gülüşü çıkarken yoğun bakım kapısından.... Bir gecede 30 küsür nöbet geçirip yine de sabah kalkıp okula gitmek istemesi, öğretmenini görünce sarılması, derste ne yapmak istediğini tarif ederkenki buyurgan, lider tavrı.... Ablası Yağmur'a oje sürdüğümde hemen sıraya girip sürdürmesi ve bütün tanıdıklarına göstermesi... Spor ayakkabı almaya gittiğimizde istediği rengi bulduğundaki sevinci ve bunu neredeyse bütün Nişantaşı'na ilan etmesi... Ofiste bir saat onu bırakıp gittiğimde "açım" diye çalışan kızlara buyurması kendine yemek yaptırıp hiç olmadığı kadar iştahlı yemesi... Elindeki fındığı tanımadığı bir insanla paylaşıp, adam fındığı teşekkür etmeden alıp ağzına attığı için "teşekkür etsene" diye adamı bir güzel paylaması... Hafta sonları elleri çalışsın diye birlikte kurabiye yapmamız, hamuru yuvarlayışı, tepsiye koyuşu... Ablasını dikkatle izleyişi, onunla yarışmaya çalışması, kızların tatlı rekabetleri... Özgür'ün babasına olan aşkı, ona bakarken, ona sarılırken, onunla oyun oynarken gözünde değişen ışıltı... Babası söz konusu olduğunda neredeyse benimle yarışmaya kalkması -klasik babasına aşık kız çocuğu nolcak :)- bunu bana çaktırmadan, ince ince babasına çalışması...

Daha neler neler... Bu 14 yılda çok ağladım, çok korktum ama asla ve asla Özgür'ümden zerre ümidimi kesmedim... Hiçbir zaman da kesmeyeceğim... Bir gün bu lanet hastalığın tedavisi bulunacak ve o gün geldiğinde Özgür'üm iyileştiğinde bu yazdıklarımı açıp okuyacak ve diyecek ki:

              "VAY BEEEEE BEN NEYMİŞİM BE :)"

    Ondan sonra Özgür'ü tut tutabilirsen evde, peşinden sokak süpürgesi olurum ben de o zaman :) Bu güne kadar doktoru, eğitimciyi, rehabilitasyon merkezlerini, yoğun bakımları dumura uğratan Özgür normal hayata karıştığında kim bilir kimlere neler yapar aksiyonsuz günümüz geçmez elbet :)

   Düşüncesi, hayali bile güzel...

   Özgür artık 14 yaşında... Bu 14 yılın bir sürü zamanı hastanelerde, rehabilitasyon merkezlerinde, yoğun bakımlarda geçmiş olabilir ama hiç bir zaman solduramadı güzel kızımızın yüzünü... Hayata ve bize karşı hep güvenle ve umutla baktı Özgür.... Bundan sonra da daha çok güzel günlere yürüyoruz beraber....

    Yeni yaşın mutlu olsun güzel kızım... Sana sağlık ve mutluluk getirsin sadece... Başka da bişeycik istemem!!!

Hiç yorum yok: