Bu yazıyı belki de hiç yazmamalıyım... Aslına bakarsanız blog yazmaya başladığımdan beri yazmak istemediğim... Hep ertelediğim... direndiğim "yazı" buydu... 3 ay olmuş yazmayalı... 3 aydır dönüp bakmamışım... Bu 3 ayda neler olmadı ki... Yıkıldı yeniden kuruldu... Tekrar yıkıldı... Sonuna mı geldik biz şimdi "özgürce yaşamak"ın??? Sonuna mı geldik biz Özgür'ün öyküsünün???
Yaşam bazı insanlara ders verir... Benim dersim de Özgür... Tekrar tekrar okumam gereken... Her gece sınav yapan... İlk dalgınlığımda sıfırı verip sırama oturtan... Sonrasında baştan ezber etmem gereken... Atlama ya da doğaçlama kabul etmeyen... Tek dersim...
Yeni haberimiz şu ki: Evet özgür Dravet Sendromu... SCN1a geninde "stop kodon" var... Bu genin tamamlanamamış olmasına işaret... Fakat normalde bu mutasyonun "homozigot" olması gerekiyor... Halbuki Özgür'de "heterozigot"... Yani genler insanlarda bir kendisi bir kopyası halinde bulunuyorken hasta ise o gen hem kendisi hem kopyası hasta demek... Özgür'de genin kendisi sağlam kopyası hasta...
Bunların bir kıymeti var mı...........??? Yok... Bildiğiniz ve de düm düz yok... Hasta Özgür... Hem de geçmeyecek... Hem de belki de nöbetlerden birinde _HANGİSİNDE ULAN!!!!_ yorulup belki de iç organları... Bu yaşam denen eziyete... Bir gün DUR diyecek.....
İşim bitmedi bir türlü ofiste bugün... Ne ağdalı gündü ama... Sabah sabah ayaklarım dolana dolana, geri geri yürüye yürüye cerrahpaşa yolunu tuttum... Cerrahpaşaya giderken otobüse binemiyorum... Duraklardan birinde atarsam kendimi aşağıya diye... Taksiye binip cerrahpaşa diyim bir daha ağzımı açmıyorum... Çünkü açarsam:
_ Abi!!! gitme oraya... kimse gitmek zorunda kalmasın... Hele ki evladı için!!!
Diyesim geliyor....
Neyse gittim... O kraldan çok kralcı kıçımın kenarı sekretere yanaştım... Kağıt dedi kağıdı bulamıyorum... Söyledim... Çarlamaya başladı:" Hayır ben sizi hatırlıyorum bugün değildi randevunuz!!!
Ben: " İyi de bugün çıktı kan sonuçları???"
O: olmaz haftaya gelirsiniz artık!!!
Ben: Ertuğrul hoca bugün çağırdı...
o:..........
Diyetisyen kız çıktı kapıdan beni görür görmez yürümeye başladı... Böylece imitasyon kral sekreter bozuntusunu bırakıp kendi zavallılığında asıl muhattabım bana doğru seyirttiği için döndüm sırtımı!!!! Noldu dedi hocaya tahlili göstereceğim dedim...Hocaya ben de ulaşamıyorum dedi... Hadi bekleyelim dedi... Bu arada etrafımızı saran hasta yakınlarının sorduğu bir kaç soruya cevap verdi...
Aslında onlar... Yani o bankoda durup kendilerini 3 kürsü doktorası vermiş gibi zanneden insanlar var ya!!!!
NEYSE!!!!
Geldi hoca neyse... İçeri giremedi sorularımızla boğuldu çünkü ben de o soru soran kalabalığa katılmıştım ve hep berber onu bekliyorduk...
Tıp insanları mı dersiniz... doktorlar hemşireler eczacılar hepsi birden bizi hatırlar muhakkak... Bilirler yani beni Özgür'ü, Ömer'i... Hatırlamayan yoktur... Her tarafımızdan tuhaflık akıyor çünkü!!! Bildiğin ilginçiz!!! Ben suratsız ama çok bilen hatta ve hatta "sağlıkçı" olduğundan şüphelenilen fakat asla sorulamayan ANNE... Ömer malum ARTİZ_la bunun bile başına gelebiliyormuş ya la bu!!!_... Özgür hiç bir kalıba uymayan... Doluya koysa olmayan boşa koysa dolmayan çocuk-bebek-melek-nur karışımı birşey.....
Ben konuştum gen mühendisiyle dedi... Ben de konuştum başka bir gen mühendisiyle daha dedim... O'ymuş işte dedi... Ben de aynı cevabı aldım dedim... Yapılacak bir şey yok dedi belki de biraz utanarak ya da acıyarak ya da üzülerek bilemiyorum şimdi.... Beklediğimiz %20 azalma zaten dedi... İyisiniz siz aslında dedi.... Daha bir şeyler daha dedi... Dedi galiba....
Bir maması var almamız gereken bir tek onunla dondurma yapabiliyorum Özgür'e... Özgür dondurma çok sever... Mamanın raporuna ağızdan beslenemiyor yazmışlar.... Olsun di mi... Aslında mamanın işe yararlığı "dirençli epilepsi" fakat çok sevgili devletimiz yutabiliyorsa mamayı yutamaz diyor iyi mi!!!!
Ona da peki!!!
Ofise geldim... Çalıştım... Çok çalışmalıyım ben...Çünkü benim arkamda kalacak bir Özgürce yaşamak var...
Çok geç bitti işim...Uzaklardan gelmiş bir oyuncu-arkadaşı çektim çünkü... Gidemedim gideydim tekrar gelmesi gerekecekti... Neyse çıktık ofisten vedalaştık falan...
Yorulmuşum... Uyuşmuşum... Kaldırımdan yürüyoruz... Bir anda sallanan sağ elimde bir sıcaklık hissettim... Özgür'ün eli... Elimi bir kavrayışı vardı ki... Derin bir nefes alıp tekrar yola koyulmaya neden di benim için...
Bir de sıcaklığı var...Hani insan büyürken eti kartlaşır ya hani bebek teni artık hiç birimizde yoktur... Özgür hep altı aylık bebek gibi... Teni... Kokusu... Hep ısırasın gelir o kadar... Geçmiyor hala...
Neyse arabaya bindik yanıma oturdu... Gidip gelen ruh halleri...
Direksiyondayken ellerim inip eve çıkarken hatta şu ana klavyeye yazarken yan odada uyurken o... Sağ elimde sıcaklığı kavrayışı yapışıp kaldı...Onu kafama kafama vurdu bugün o yüz metrelik sokakta otoparka yürürken... Çünkü o olmasa ben çoktan vazgeçerdim... Bana bir daha hatırlattı bugün neden direnmem gerektiğini... O sıcaklığı biraz daha fazla elimde hissedebilmek için...
Ama sadece bu kadar...
Ne zaman terk edeceği belli olmayan bir sevgilinin elini tutuyordum sanki... Şimdi izelçelikercan üçüzlerinin "hercaim" şarkısında oturup ağlamayı düşünüyorum...
Bu kadar sanırım yazacaklarım.............................................
3 yorum:
Özlem Hanım hem meleklerimizin hem de biz ailelerin allah yardımcısı olsun.İşallah onları hayata hazırlayabileceğimiz kadar güçlü hazırlayacağız.Onların hastalığıyla ilgili gelişmelere karşı umudumuzu hiç kaybetmeyelim.
Yeni gördüm. Kahretsin ki hayatın karmaşasına dalıp yeni gördüm.. Daha da yakmak istemem canınızı ama canım çok yandı. Düşünmeyin öyle diyeceğim.. Olmayacak. Korkmayın desem mümkün değil. Allah Özgür'ü size bağışlasın :'( dualarım sizinle. Siz o elin sıcaklığıyla daha çok uzun yollar katedebilin diye, özgürce yaşamak bitmesin diye, gücünüz eksilmesin müjdeleriniz kucağınızdan taşsın diye dualarım sizinle
acil şifalar diliyorum ablacım...saygılar
Engin ÇELİK
Yorum Gönder