23 Şub 2011

ANLAMSIZ... ANLAMSIZ İŞTE!!!!!

Özgür'e yüzde altmış beş özürlü diyen o raporu alıp Rehberlik ve Araştırma Merkezi'ne gittik bu sabah...
Beynimde "Uyanma bile!" sesinin yankılarıyla kazıdım kendimi yataktan... "Ne olacak?" diye düşünürken ve bu hissi kazımaya çalışırken Özgür: "Nereye gidiyoruz?" diye sordu...

Çocuğunuza nasıl cevaplar verirsiniz???

Yani her şeyi açıklar mısınız hani dürüst olup sizin de bilmediğinizi itiraf eder misiniz yoksa rahatlatmak daha da önemlisi rahatlamak için geçiştirir misiniz onca olanı????

Hiç başınıza geldi mi????

- " Nereye gidiyoruz?"
- " Okula annecim"
- " Senem ablaya mı?"
- " Yok bu başka, yeni bir okul..."
Binaya girilir... Özgür binayı görünce hastane zanneder (ki bütün kasveti ve her şeyiyle benziyordu)... Hastaneye gidilince ne olur? Özgür'e EEG çekilir ya da Özgür'e iğne yapılır ya da Özgür'e MR çekilir ya da Özgür'e.....
- " Hemen bitecek mi????"
- " Hastane değil burası annecim okul... Korkma..."
- " Ama galoş giyelim..."

Girdik içeri, oturduk, Özgür telefonumu istiyor sürekli, müzik dinleyecek çünkü... Rahatlayacak çünkü Nil Karaibrahimgil dinleyerek... 

- " Randevumuz vardı????"
 
Eşimin bile gözlerinde gördüm o korkuyu ben... Daha önce de görmüştüm mesela yoğun bakım kapısında ama bu başkaydı tabi... Ama yine de yüzüne bir çizgi daha eklenirken... 

- " Sağlık raporunuz var mı?"
- " Var..."
Bu yaşananların aslında senaryosu yazılmalı ve çekilmeli... İşim bu olduğundan değil gerçekten... Çekilmeli!
Ama paralel kurgu yapılmamalı mesela çekerken... Kamera bir ben'de olmalı, bir baba'da, bir öğretmen'de dönüp bir de sıra bekleyen diğer hayatların gözünde olmalı kamera ve aynı sahne tekrar tekrar işlenmeli.....

Mesela öğretmenin rapora göz gezdirişi orada yüzde 65 hasarı görüp kucağınıza alın getirin demesi... Sonra Özgür'ü fark edip şaşırması.... Raporun yazıldığı yere bakması, dönüp Özgür'e bakıp bir daha şaşması, raporun üçüncü satırının beşinci maddesine bakıp tekrar dönüp anne'nin söylediklerine bakması bir daha şaşması, sonra babayı dinlemesi, dönüp Özgür'e bakması, Özgür'ün konuşması, tekrar rapora bakması.......

Sonra dönüp babanın raporu bütün gerginliğiyle öğretmene uzatışı, babanın gözünden kadının rapora göz gezdirmesi, gözleri hala kağıttayken öğretmenin ağzından çıkan "kucağınıza alın" cümlesine itiraz etmek için aynı anda alınan derin nefes.....

Ağızdan çıkan sözler... Voltran'ın birbirini tamamlaması gibi anne - baba ikilisinin birbirini tamamlayan cümleleri....

Hepsi sahne sahne çekilip arka arkaya montajlanmalı...
Filmin adı  da  "......................'NDE KABUS" olmalı.....

Neyse sonuç: Rapor yanlış bir rapor... 
- " Siz şimdi niye geldiniz?"
- " Biz çocuğumuzun hakkı olan ve devletin karşıladığı (herkes için zorunda olduğu aslında) özel eğitim raporu için geldik"
- " Kaç doğumlu Özgür?
- " 2002 sonu"
- " Evet bir devlet okuluna vermek zorundasınız (buraya takılıp arıza çıkarması gereken anne nedense susar) bir test yapalım belki de eve öğretmen atarız"
Çok sevinmiştim bir anlığına... Beni ayrı bir odaya aldılar Özgür'ü babayla ayrı bir odaya... Bu tür zamanlarda sorgu psikolojisi olacak gerekli bilgiyi ben veririm, eşim Özgür'ün sorgusuna girer onu rahatlatmak için  .... Sorulara bütün teslimiyetimle gerekli bütün cevaplarımı verdikten sonra çıktım Özgür'ü bekledim bir umut küçücük de olsa "Hadi kızım!" Sorulara cevap verirse, yani vermek isterse geçer o testi biliyorum....

Özgür sorulara YİNE cevap bile vermemiş... Ev öğretmeni hayalleri ıslanıverdi hemen.....

Neyse sonuç "rapor yanlış bir rapor" Zaten doğru olsa bile amaca hizmet etmiyor....

Raporun nasıl verildiğini tartışmıyoruz hiç....

Neyse,
- "Tekrar aldığınız yere gidip düzelttirin"....
- " Peki"..............................................................................................................


13 Şub 2011

YENİ BİR PENCERE ...

Bugün bir toplantıya katıldım, Epilepsi ve Toplum Derneği'nin toplantısına... Her ayın ikinci pazar'ı yapılıyormuş bu toplantılar. Yaklaşık yirmi, yirmi beş kişiydik maalesef. Türkiye'de bir milyonun üzerinde epilepsi hastası olduğunu düşündüğünüzde, bu sayı gerçekten çok komik kalıyor... Ama yine de bir sürü şey öğrendim...

Bu dernek Türkiye'nin ilk epilepsi derneğiymiş ve resmileşmeye, vakıflaşmaya çalışıyorlarmış. Mobil EEG projelerini çok sevdim mesela, insanların bir EEG makinesi bile bulamadığı yerlere gidip, EEG çekip, İstanbul'da anlaşmalı olacakları hastanede okutup, faydalı olmaya çalışacaklarmış...

Sonra fuar projeleri, müzik grubu, tiyatro grubu gibi niyetleri var, yaz sonuna kadar mutlaka hazır olmak hedefleriymiş...

İnsanlar gördüm ve dinledim, bu hastalık yüzünden boşanmış biri, İstanbul'a gelirken trafik kazası geçirip epilepsi hastası olmuş biri daha, Adapazarı depreminde göçük altından sağ çıkarılmış biri ve uzun süre sorununun epilepsi değil de psikolojik olduğu zannedilerek depresyon ilaçları kullandırmışlar ona iki sene kaybetmiş bu yüzden...

Böyle bir sürü insan gördüm, izledim...

Kırk, kırk beş yaşlarında birini gördüm mesela annesi hala yanındaydı... Kadının yüzü çok güzeldi, milyonlarca çizgi arasından yıpranmış ama henüz ışığı sönmemiş bir çift mavi gözü, bembeyaz olmuş ama düzgünce taranıp topuz yapılmış ipeksi saçları vardı... Belli ki yorgundu ama asla bezgin değildi, o yaşa ve onca yaşanmışlığa rağmen yine de çocuğunun koluna girmiş gelmiş dernek toplantısına... Çıkışta dernek başkanının özellikle söylediği bazı şeyleri tekrar ediyordu oğluna " Bak! o da böyle söyledi, böyle yapalım oğlum" diye... Ne yaşamıştır, ne kadar örselenmiştir dinlemek lazım ayrıntısıyla, hatta gün be gün, olanları dinlemek lazım, anlayabilmek için "beni öldürmeyen şey güçlendirir"in anlamını....

En az otuz beş sene vardı aramızda...
O bakışlar, o duruş benden gençti ama...

Dernek sponsor arıyor... Tiyatro ve müzik alanında destek arıyor... Medya alanında destek arıyor...

Epilepsinin bulaşıcı bir hastalık olmadığını, psikolojik bir hastalık olmadığını, utanılacak bir durumu olmadığını söylemeye, anlatmaya çalışıyorlar...

Ben elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışacağım... Sizin elinizden gelen bir şeyler olur mu?????

7 Şub 2011

KARMAN ÇORMAN

Nedir yaşadığımız bilemiyorum emin değilim...
Özgür gidiyor ama nereye gidiyor emin değilim...
Bildiğim tek şey gittiği...

Yağmur'da hiç böyle olmamıştı... Çünkü onu hiç sahiplenmemiştim sanırım... Yani sanırım hiç sahiplenmek zorunda kalmamıştım... İstememiştim zaten...

Şimdi tam da "Evet bu çocuğun bana (belki de bize) ömrü boyunca ihtiyacı olacak... Asla yalnız bırakılamayacak anlaşıldı" derken....

Tam bir kişilik parçalanması yaşıyorum...

Sebep 1 - Özgür'ün tam da kendisi...

Sebep 2 - Devlet'in tam da kendisi...

Korumak ya da korunmak... Özgür artık özgür olmak istiyor, aslında hazır bile sayılır ama bir yeri acıdığında ya da istemediği bir şey olduğunda hala 3-4 yaş çocuğu gibi "anne" diye koşabiliyor bana... Sebep hastalığı ya da yetiştirilme tarzı ama bu koşullarda daha iyi ne olurdu bilemiyorum... Aslında "iyi"nin ta kendisi ne olabilir onu bilemiyorum... Kavramlarımı bile kaybettim... Bize öğretilen "sıfat"ların, "zarf"ların hiç bir önemi kalmadı... Bana sorulursa hazır değil!... Ama şimdiye kadar... Yani yaşıtları... Neyse ...

Bir yandan bu... Ya diğer  yandan...

"Eğitim hakkı" dediler... "Devlet karşılıyor" dediler... "Rapor" dediler.... "Raporu halledin ücretsiz haftada iki saat" dediler....

Baba Cerrahpaşa'ya gitti... "Rapor" dedi... Verdiler... Sorunsuz!!!!! Çağırmadılar bile Özgür'ü.... "Görelim" demediler....

Rapor geldi... "O" na göre Özgür 11 yaşında bir kere!!!
Sonra yüzde 65 ÖZÜRLÜ!!!!

Gördüğüm an raporu tepki veremedim... Veremeyecek bir yerdeydim, karşımda bir merkezin iki sekreteri, eşim, annem ve büyük kızım vardı... Yuttum...

Sonra sonra, iki damla yaş döküldü gözümden, bir de can havliyle sürekli gittiğimiz merkezi aradım, onlara da ağladım...

"Ne var ki bunda!" Aylık bağlayabilirlermiş bu raporla bana! Yani bunu yazan her kimse! Bana refakatçi'liği uygun görmüş... Çocuğumu görmeden bile "kıyak" yapmış ve yüzde 65 gibi bir rakamı da uygun görmüş ve Özgür'ü me "özürlü" demiş... Tabi "ilaca dirençli epilepsi" TANISI bunu "gerek"tirirmiş...

Kelimeler...

Öğretmenlerden biri anlattı "Sadece bende üç tane çocuk var daha bir kere görmedim" diye... Çocuklara böyle raporlar alıyorlar, ailelere de, merkezlere de aylık maaş bağlanıyor....

Benim çocuğum da alet oldu... Delirmek üzereyim....

Bu çocuğun adına "ÖZGÜR" diyebilmişken bana yakışır mı delirmek?????

Aslında ne yakışır ama... NEYSE!!!!!