29 Eki 2012

DÖNDÜK SAĞ SALİM!!!!

Özgür 1 kasımda gelecek 10 yaşına... Tamı tamına on seneden sadece 6 ay eksik olmuş demek ki ızdırabımız... 3 gün sonra ...10 yıldan... 6 ay eksik.....
Neyse İzmir'e gittik... Niye gittik çünkü başka çaremiz yoktu... Niye gittik nöbetler durmuyordu...

HASTANE... Tabelası karşıma geldiğinde "eğitim ve araştırma"yı gördüm ya.... Bittim zaten ben o an.... Biliyordum başıma gelecekleri.....

DOKTOR.... Önemli bir meslektir.... İnsanlar doktor olabilmek için yıllarca okurlar... Hatta fazlasıyla okurlar.... Ne bileyim bir işletmeciden ya da bir siyaset bilimciden daha fazla okurlar...

Anlıyorum da.....

Doktorlar sanırım 4 senelik okulda 3 sene bütün organizmayı çalışıyor son bir sene bir dal seçiyor... Ama ne zaman insanlıklarını kaybediyorlar ... BİLEMEDİM.... Hangi sene bu oluyor.... BİLEMEDİM.....

Gittik taaa İzmir'e bu sefer gol olur mu hakim bey diye... Doktorumuz çok iyi çok ilgili fakat Özgür'ün bir süre yoğun bakımda kalması lazım... Neden??? İşte bazı küçük riskler var elbet...

Hiç istemedim oraya girmek ama madem risk var...

İlk gece ...

Özgür çok iyi hatta hemşireler niye burdasınız gözüyle bakıyor bize... Ne mutlu... Bir hastaneye geldik ve bizi oraya o ortama yakıştıramadılar... Lay lay loooom :)

Uzandık yatağımıza ben manyak anne tabi her şeyi düşünmüş tasarlamış halde... Bilgisayarından pijamasına, el dezenfektanından ıslak mendiline, yastığından çarşafına, kap kacak tencere tavasına varana kadar "cevat kelle" modunda oradayım...

Garip bakışlar... Sorular... Sorular... Bu bavullar ne??? Bunlar burada mı duracak??? Emirler... Baba çıksın!!! Fazla dolaşmayın ortalıkta!!! Balkona çıkmayın!!! Burayı kilitleyelim!!!

Daha ilk andan itibaren oraya fazla olduğumuzu belli emişlerdi zaten...

Hastane tecrübelerim çoktur Özgür'den dolayı maalesef... Yerine göre susmasını da bilirim, verilen kararları tartışmasını da... Sonuçta söz konusu olan benim çocuğum...

Neyse yeniyiz diye aldırmadık idare ettik Özgür'ün kanları ve idrarı alındı tahliller için, tansiyonu ölçüldü, parmağına satürasyonu sürekli ekranda gösteren alet takıldı, Özgür onu istemiyor çıkartıldı... İlk gelen hemşire nerede parmağındaki bakayım diye fırça kaydı tekrar takıldı hemşire gidince tekrar söküldü Özgür tarafından... O da farkında durumun...

İlk gece 4 yataklı odada karşımızdaki çifte yatakta iki kardeş yatıyor... Yanlarında anne ve annane... Sonradan öğrendiğim kadarıyla akraba evliliği metabolik bozukluk ile doğmuş iki kardeş... Bir bir buçuk diğeri üç buçuk yaşında...

Bedenleri öyle demiyor ama... Bedenler küçücük kalmış baksan biri en fazla altı aylık öbürü bir yaşında... Hırıltıları bağlı oldukları makinelerin acil durum alarmlarına karışıyor... Arada bir öksürüyorlar cansız... Anne ve anane alışmış öksürdükçe aspirasyon yapıyorlar ağızlarından hortum sokup... O sırada cılız bir inilti duyuluyor çaresiz... Büyük geleli altı ay olmuş sonra küçüğü gelmiş iki ay önce... Orada kaldığım 2 buçuk günde bir dakika olsun düşmedi ateşi... Bir ara satürasyonu düştü 20lere kalp atışları 40lara düştü... hemşire çağırın dedim ananesine çağırdı ... geldi... baktı... çocuğun sırtına vurdu bir kaç kere... baktı...  düşündü... baktı... Geliyorum dedi gitti... On dakika sonra geri geldi yalnız yine... Doktor yok yanında yani.... Bir daha dövdü sırtını çocuğun... Makineyi kurcaladı biraz... Baktı... Bir şey söylemeden döndü gitti... Sabaha kadar durmadı o çocukların hırıltılı iniltileri... Kimse uğramadı bir daha sabah kadar... Gelen bir iki hemşire prosedür gereği ateş ölçüp gitti... Benim de gözüme uyku girmedi...

Sabah altıda ilacı var Özgür'ün içirdim tam biraz daha uyurum derken hummalı bir koşuşturmaca başladı koğuşta... Gece inin ve de cinin top koşturduğu servise temizlikçilerden hasta bakıcılara hemşirelerden asistan doktorlara kadar herkes dolmuştu... Hepsinin işi en önemlisiydi... Anneler kalkın diye bağıran kadından tutunda gece ne yap_ma_dıklarını sabahçılara anlatan hemşire ve asistanlara kadar... Kaldır ayağını sileceğim diyen temizlikçiden, kahvaltılarınızı alın!!! diyen yemekçiye, etajerlerin üstünde hiç bir şey kalmayacak!!! diye bağıran baş hemşireden, dosyaları toplayan düzenlemeye çalışan sağlık memuruna kadar... Herkesin işi en önemliydi... Hepsi kendi başlarına dünyanın en önemli işini yapıyordu dolayısıyla da oradaki en önemli ve değerli insan oydu... En fazla bir de çalışma arkadaşları.... Hastalar ve yakınları hariç o gün orada dünyanın en önemli insanları dünyanın en önemli işini yapıyorlardı!!!!

Biz???

Visit dedikleri şey sorumlu doktorun(!) asistanlarını toplayıp, sabahın kör gözünde yatak yatak dolaştıkları bir durumdur!!! Ne yaparlar bilmem hasta hakkında konuşurlar ama neden sabahın köründe konuşurlar onu da anlamam... Üstelik her gün aynı şeyler tekrarlanır "Hocam Özgür Duran altı aylıkken başlayan nöbetleri önceleri febril sonrasında afebril seyreden jenaralize-tonik-klonik nöbetleri olmuş servisimize başvurma sebebi...................................................................................." Metin aynıdır... Değişmez... Ezberlersiniz o derece... Yutkunmadan, arada bir virgüllük es vermeden, duygudan yoksun... Sizin çocuğunuzdan mı yoksa bir avuç taştan mı bahsediyor anlamazsınız tonlamadan....

Bir dakika!!!! O ilk nöbet kaç dakika sürdü biliyor musunuz siz... Ve sonrasındaki nöbetler kaç dakika sürdü??? Toplasanız kaç milyon dakika kopmuştur hayattan Özgür ve kaç milyon kere geri gelmiştir inadına yaşamak için dönmüştür geri!!! Ve kaç milyon dakika benim, kardeşinin, babasının ömründen ömür götürmüş sonrada ömrümüze ömür eklemiştir bir gülüşüyle!!!!

Önemli midir bunlar hastalığı anlamanıza yardımcı olmaz mı??? Bilmenize gerek yok mudur, bilgi ziyanlığı mıdır bunlar!!!!

Neyse visit'de geçti atlatıldı bir şekilde bazı bilgileri yanlış anlamışlar ben düzelttikçe gerildi ortalık bu kadar çok konuşan hasta yakınına alışık değilmişler... Ben susmadım tabii... Sonrasında asistanın biri geldi dün alınmış kanları bir daha almak istedi!!! Ben yine dayanamayıp söyledim bu kanlar alındı sonuçları bile geldi dosyada var bakın dedim yolladım... Elinde ki tüpleri ve kalemi yatağın üzerine fırlatıp gitti... Bakmamış dosyaya geri geldi bu sefer sabah ilaç içmeden önce -yine benim hatırlatmalarımla aslında alınan- alınması gereken ilaç kan düzeylerini almak istedi ilaçlarını saat altıda (4 saat olmuş bu arada ) verdiğimi söyledim gerisini dinlemedi bizi asıl doktorumuza şikayet etmek üzere telefona sarıldı... Ben sesimi duyurmaya çalışırken "kan alındı buz dolabında" diye bağırmışım herhalde(!) (kiii bağırmadım istedim ama bağırmadım!!!) Neyse biz hasta yakınıymışız ve tolerans istiyormuşuz sürekli ama o da doktormuş ve saygı bekliyormuş konulu bir konferans fırça karışımı bir şey dinledim....

Sinirlerim bildiğiniz boşaldı!!! Ama deldirmedim çocuğumu boşuna... Özgür tuvaletim geldi deyince koştuk... Fark etmemişim göz yaşlarım da boşalmış... Özgür siliyordu... "Ağlama Özlem!!!" diyordu... Beni teselli ediyordu... Ben ona destek olmalıyken yine o bana destek oluyordu....

Diyete başladık bu arada... Özgür'ün kan şekeri ve keton ölçümlerinin yapılması gerek fakat ortada yoklar...  Asistan geldi bize verilen makineyi inceleyip gitti... Sonra geri geldi stikleri yanlış değiştirin dedi gitti... Biz stikleri değiştirdik geldi bununla ölçmeyeceğiz hastanenin makinesiyle ölçeceğiz dedi ben makineyi bulayım geleyim dedi gitti... Ben bu mudur diye arkasında hastanenin makinesini gösteriyordum ama dönüp bakmadı bile... Açken ölçmek gerek bunları öğlen bire doğru kan şekeri ve keton ölçmeyi öğretmek üzere geldiler... Neyse ki ben çoktan ölçmüştüm yemeğini de yedirmiştim zaten...


Buraya kadar zaten bildiğimiz devlet eğitim ve araştırma hastanesi vak'aları deyip geçilebilir sanırım...

Gece Özgür uykuya daldıktan bir süre sonra nöbete girdi...Biraz sert başladığı için hemşire diye seslendim nasıl olduysa geldiler nöbeti görüp geri kaçtılar bir asistanla birlikte geri döndüler... Ben bu arada Özgür'ü  -olması gerektiği gibi- yan döndürmüş oksijen maskesini takmıştım...

Özgür'ün nöbetini anlatmak gerekirse: Vücuttaki bütün kasların aynı anda ritmik olarak kasılma durumu... Bunu kim ilk defa görse korkuyordu... Ben bile yıllarca kardeşimin nöbetlerini görmüş olmama rağmen sadece ilkinde değil her seferinde korkuyorum... Alışamadım!!! Fakat normal prosedür dakika saymakla yürür... Yani nöbetin ilk dakikalarında hasta yan çevrilir dili ya da tükürüğü soluk borusunda kaçmasın diye ve varsa oksijen verilir ve BEKLENİLİR!!! Ancak nöbet 2 dakika geçmesine rağmen durmuyorsa (ilaç ismi vermeyeceğim) popodan uygulanır ve BEKLENİLİR!!! Nöbet 5 dakika sonra hala devam ediyorsa yine popodan ilaç verilmesi düşünülür ama hastanın kalp atışları zorlanıyorsa ve satürasyonu düşmüşse yani kanda yeterince oksijen dolaşmıyorsa damar yolundan (yine ilaç ismi vermeyeceğim) zerk edilir... Ki narkozla eş değerdir bu son verilen ve yine olmazsa daha ağır başka formlara geçilir... Amaç beyni yarı koma haline sokup nöbet geçiren bölgeyi uyuşturup susturmak yoluyla nöbete son vermektir.....

O kadar korktular ki elinde enjektörle geldiler zaten ... Ben hayır popodan uygulayalım deyince "size sormayacağız annesi burada kararları biz veririz!!!" diye bağırdılar... Yeterince korkmamışlar demek ki hala laf yetiştirebiliyorlardı!!! Enjektörü damar yoluna sokmasını talimat verirken hemşireye (kendisi tek başına muhtemelen yapamazdı!!!) İlacın adını söyleyin bari diye bildim ve "hemşireye sor" dedi bana!!!!

Gözlerinde insanlığını ele veren tek ışık, tek aydınlık yoktu adamın!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Baktım 30. saniyedeydik ... Özgür'üm kollarımda bayılmıştı bile ilaç yüzünden.... Nöbet kendi kendine durabilirdi... Ya da en hafifinden olanla geçiştirebilirdik... O kadar korktu ki rahatının bozulmasından!!!! Bayılttı gereksiz kopardı benden çocuğumu geçici bir süre için bile olsa.....

Nöroloji hastalarını sevmiyorlar!!!! Kayıp olarak görüyorlar!!! Halbuki başını tutamayacak durumda olan bir çocuğu annesinin yüzüne baktırıp gülümsetebilmek ne büyük bir başarıdır... Bilmiyorlar!!!! Kaybetmişler bir yerlerde bırakıvermişler insanlıklarını... Günün birinde onların başına gelmez çünkü böyle şeyler!!!!! Onların kardeşi ya da çocuğu hastalanmaz bu kadar!!! Öyle sanıyorlar!!!!!

Özgür o saatten sonra damardan verdikleri ilaca rağmen 7 tane daha nöbet geçirdi... Çağırmadım bile!!! Sabah baktım dosyaya sadece birini görmüş!!! (Bir uzun süreli ne kadar sürdüğünü yazmamışlar!!! bir kısa süreli nöbet geçirdiği yazıyordu dosyada...) Gelmemiş!!! Gelseydi de elletmezdim ya!!!! Bütün gece uyumadım... Hemşirelerle asistan doktorların kikirdeşerek konuşmalarını dinledim bütün gece.... Bu arada karşımızdaki çocuklar hala hırıldıyorlar... nöbet geçiriyorlar... nefes alamıyorlar... öksürüyorlardı... ama olsun onlar bir lanet nöbet gecesini daha eğlenip sohbet ederek tamamlıyorlardı....

Sabah visit'inde diğer doktora söylenen "2. dakikadan sonra vurduk", "hayır 30. saniyeydi boşu boşuna yaptın sen onu" dedim... Bana bağırdığımı o da onun için vurduğunu söyledi... Savunması buydu yani... Bağırmışım... Bağırmadım ki keşke bağırsaydım!!!! Bağırmak en hafif tepkiydi benim için o anda... Hani insanlar doktor dövüyorlar, silahla kovalıyorlar ya!!!! Hani doktorlar da bağırıyorlar can güvenliğimiz yok diye!!! Bu işte bir sakatlık var... Doktorlara hasta yakınlarına saygı duymak öğretilmeli bence bir de varsa yani yapabilirlerse dinleme yeteneği aşılanmalı!!!! Ha bir de "4 sene okumuş o ben bilemezmişim kararlarını tartışmazmış"... Karşılığında "sen dört sene okudun ama ben 10 senedir okuyorum bu çocuğu dedim!!!" Sustu şişmiş suratını, nefret dolu bakışlarını aldı gitti...

Daha bir sürü şey... Örneğin yan yatakta yatan 4 yaşında normal bir çocuktu... İlk geldiğinde şeker demişler... Sonra bronşit... Sonra zatürre... En son ben ordayken larenjitte karar kılmışlardı çok şükür... Fakat ne hikmetse bütün teşhislerin tedavisi de tek bir ilaç yanı sıra antibiotikti.... O ilacı da biri geliyor yükseltiyor, öbürü gelip tamamen bırakıyor, bir başkası gelip niye bırakmışlar diye tekrar başlıyor ve bu böyle sürüp gidiyordu....

Sonuç: Diyet doktorumuza her şeyi anlatıp beni burada bir gün daha tutmamalarını rica ettim... Başka bir hastane düşündüler fakat bayram üzeri nöbetçi nörolog yok diye kabul etmediler... Saygı duydum yine de en azından nöbetçi nörolog gerekliliğinin farkındaydılar.... Otel dedi doktorumuz yakınlarda bir otelde kalın bir şey olursa gelirsiniz... Hayatta gelmezdim!!! Çıkabildiğime şükrettim... Sonuç olarak pılımızı pırtımızı toplayıp döndük İstanbul'a... Zaten olması beklenen küçük ihtimal olmadı... Olsaydı da bize 5 dakika yakınlığında gerçek bir hastane(!) ve doktor(!) vardı....

Buradayız diyetimize başladık... Kendimizi toparladık... Şoku atlattık sanıyorum... Ama orada ardımızda kalmış çocukları düşünmeden edemiyorum... Umarım iyidirler... Zira biz oradayken bir çocuk öldü bir de bebek iki günde... Doktorlar ailelerle kavga ettiler hatta güvenlikler geldi... Bir baba bebeğinin böbrek yetmezliğini sorduğunda "evet ömür boyu çeker bunu isterseniz çıkartın çabucak ölsün" diye bir cevap aldı!!!!

Bir mesleğe sahip olmak... Meslek için uğraşmak... Emek vermek... Meslek olmak demek olmamalı!!!

NEYSE!!!!


Hiç yorum yok: