13 Haz 2017

"Bu bir Kılıç Balığı'nın öyküsü... Yazılmasa da olurdu..."

   "Bu bir Kılıç Balığı'nın öyküsü... Yazılmasa da olurdu..." Bu şiire ilk rastgeldiğimde de kendime çok yakın bulmuştum... Sonrasında Ruhi Su'dan dinledim... Yine yakın buldum... Sonra Ahmet Kaya'dan da dinledim... Yine yakın buldum... O dönem niye bu kadar takıldığımı bilmememe rağmen dönem dönem içimden tekrarladığım, dizelerini teker teker yinelediğim, gün içinde yeniden başladığım, hep ezberden bitirdiğim bu şiir...

   "Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu... Uskumrunun arkasından gidiyorduk... Sürünün içinde ben de vardım..."

   Yıllar içinde 'bizi yeni sulara götürecek' o 'akıntı'nın durması Özgür'ün ilk nöbetini geçirdiği güne rast gelecekti.... Bizi 'sürü'den ayıran, Hayatın akıntısını durduran o lanet hastalık Dravet!!!!

   "Sırtımda bir zıpkın yarası... Mutlu olmasına mutluydum... Nedense gitmiyordu kulağımdan... Bir türlü o "ağ var" sesleri..."


   Sırtımıza zıpkın gibi giren evladın çırpınışlarını çaresizce seyrediyor oluşumuz... 'Mutlu olmasına mutluyduk' bebeğimiz vardı... Ama 'nedense gitmiyordu kulağımdan' adını bile henüz koyamadıkları hastalığın geçici birşey olmadığı....

    "Deniz kızı girmiş düşünceme... Ben iflah olmam... Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı... Dolanınca ağa çok geçmeden küserim... Bir çocuk bile çeker sandala beni... Bu kadar ağır olmasam... Beni böyle koşturan yaşama sevinci... Kanal boyunca bir o yana bir bu yana..."


    Bizim 'deniz kızı' Özgür'ümüz tam küsmüşken ben, tüm hastanelere, nöbetlere, hastalıklara rağmen, bıdır bıdır bir o yana bir bu yana koşturup duruyordu içindeki yaşama inadı ile... Türlü badireler atlatırız... Defalarca ölümlerden döneriz de yine de sönmez gözümüzdeki ışık... O ışık ki ilk kızımda kaçırmak durumunda kaldığım türlü güzelliklere bedeldir Yağmur bizi affetsin... O ışığın peşinden kanal boyunca bir o yana bir bu yana koşturur dururum...

   Şiir daha devam eder... Ben tekrar tekrar okurum içimden.... Yıllar geçer...


    Bugüne kadar yazdıklarım, yazamadıklarım, yazmayı tercih etmediklerim hepsi Özgür'le benim öykümdür... Ablası Yağmur ve babası Ömer ve tanıdığı tanımadığı bir sürü insan bu öyküye ucundan köşesinden dahil olmuştur, hepsine öğrettiği bir şey vardır Özgür'ün.... Fakat ben o öykünün taa içinden diyorum ki " Bu bir kılıç balığının öyküsü... Yazılmasa da olurdu..."

   Fakat yazıyorum çünkü o akıntıyı durduran 14 yıldır savaştığımız şeyi yendiğimizde Özgür bunları açıp okuyacak... Belki de bana o yemeyi çok sevdiği balığın başına neler geldiğini soracak... Ben de ağlardan kaçtığını ve hiç bir rakı sofrasına meze olmadığını engin denizlerde mutlu mesut yaşadığını anlatırım belki... Belki de.... Anlatmam... O zaten kendi hikayesini hep kendi yazmıştır.... Ben ancak yanında katip gibi kaydeden olmuşumdur 14 yıldır durduğum yerde durur öyküsünün muhteşemliğini yazıya dökerim... Hep olduğu gibi...




BALIK AĞZI  

Bu bir kılıçbalığının öyküsü  
Yazılmasa da olurdu  
Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu  
Uskumrunun arkasından gidiyorduk  
Sürünün içinde ben de vardım
  
Sırtımda bir zıpkın yarası  
Mutlu olmasına mutluydum  
Nedense gitmiyordu kulağımdan  
Bir türlü o "ağ var" sesleri
  
Denizkızı girmiş düşünceme  
Ben iflah olmam  
Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı  
Dolanınca ağa çok geçmeden küserim  
Bir çocuk bile çeker sandala beni  
Bu kadar ağır olmasam  
Beni böyle koşturan yaşama sevinci  
Kanal boyunca bir o yana bir bu yana 
 
Siz  yok musunuz  siz derya kuzuları  
Kestim kılıcımla karanlığını dibin
Yakamoz içinde bıraktım suları  
Ah aysız gecelerde olur ne olursa  
Sırtımda bir zıpkın yarası 
 
Alın beni mor kuşaklı bir takaya götürün  
İri gözlerimde keder  
Kılıcımda hüzün  
Satın beni  satın beni  
Rakı için 
 
Halim Şefik Güzelson 

    Sonra yıllar geçer... Yağmur mezun olur gururlanırım fakat gülüp oynayacağım yerde 'iri gözlerimde keder... kılıcımda hüzün' Özgür'e takılır gözüm...



   Atın beni... Satın beni... Bir tek Özgür iyi olsun....



    Halim Şefik Güzelson'a Saygıyla.......