"Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu... Uskumrunun arkasından gidiyorduk... Sürünün içinde ben de vardım..."
Yıllar içinde 'bizi yeni sulara götürecek' o 'akıntı'nın durması Özgür'ün ilk nöbetini geçirdiği güne rast gelecekti.... Bizi 'sürü'den ayıran, Hayatın akıntısını durduran o lanet hastalık Dravet!!!!
"Sırtımda bir zıpkın yarası... Mutlu olmasına mutluydum... Nedense gitmiyordu kulağımdan... Bir türlü o "ağ var" sesleri..."
Sırtımıza zıpkın gibi giren evladın çırpınışlarını çaresizce seyrediyor oluşumuz... 'Mutlu olmasına mutluyduk' bebeğimiz vardı... Ama 'nedense gitmiyordu kulağımdan' adını bile henüz koyamadıkları hastalığın geçici birşey olmadığı....
"Deniz kızı girmiş düşünceme... Ben iflah olmam... Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı... Dolanınca ağa çok geçmeden küserim... Bir çocuk bile çeker sandala beni... Bu kadar ağır olmasam... Beni böyle koşturan yaşama sevinci... Kanal boyunca bir o yana bir bu yana..."
Bizim 'deniz kızı' Özgür'ümüz tam küsmüşken ben, tüm hastanelere, nöbetlere, hastalıklara rağmen, bıdır bıdır bir o yana bir bu yana koşturup duruyordu içindeki yaşama inadı ile... Türlü badireler atlatırız... Defalarca ölümlerden döneriz de yine de sönmez gözümüzdeki ışık... O ışık ki ilk kızımda kaçırmak durumunda kaldığım türlü güzelliklere bedeldir Yağmur bizi affetsin... O ışığın peşinden kanal boyunca bir o yana bir bu yana koşturur dururum...
Şiir daha devam eder... Ben tekrar tekrar okurum içimden.... Yıllar geçer...
Bugüne kadar yazdıklarım, yazamadıklarım, yazmayı tercih etmediklerim hepsi Özgür'le benim öykümdür... Ablası Yağmur ve babası Ömer ve tanıdığı tanımadığı bir sürü insan bu öyküye ucundan köşesinden dahil olmuştur, hepsine öğrettiği bir şey vardır Özgür'ün.... Fakat ben o öykünün taa içinden diyorum ki " Bu bir kılıç balığının öyküsü... Yazılmasa da olurdu..."
Fakat yazıyorum çünkü o akıntıyı durduran 14 yıldır savaştığımız şeyi yendiğimizde Özgür bunları açıp okuyacak... Belki de bana o yemeyi çok sevdiği balığın başına neler geldiğini soracak... Ben de ağlardan kaçtığını ve hiç bir rakı sofrasına meze olmadığını engin denizlerde mutlu mesut yaşadığını anlatırım belki... Belki de.... Anlatmam... O zaten kendi hikayesini hep kendi yazmıştır.... Ben ancak yanında katip gibi kaydeden olmuşumdur 14 yıldır durduğum yerde durur öyküsünün muhteşemliğini yazıya dökerim... Hep olduğu gibi...
BALIK AĞZI
Bu bir kılıçbalığının öyküsü
Yazılmasa da olurdu
Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu
Uskumrunun arkasından gidiyorduk
Sürünün içinde ben de vardım
Sırtımda bir zıpkın yarası
Mutlu olmasına mutluydum
Nedense gitmiyordu kulağımdan
Bir türlü o "ağ var" sesleri
Denizkızı girmiş düşünceme
Ben iflah olmam
Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı
Dolanınca ağa çok geçmeden küserim
Bir çocuk bile çeker sandala beni
Bu kadar ağır olmasam
Beni böyle koşturan yaşama sevinci
Kanal boyunca bir o yana bir bu yana
Siz yok musunuz siz derya kuzuları
Kestim kılıcımla karanlığını dibin
Yakamoz içinde bıraktım suları
Ah aysız gecelerde olur ne olursa
Sırtımda bir zıpkın yarası
Alın beni mor kuşaklı bir takaya götürün
İri gözlerimde keder
Kılıcımda hüzün
Satın beni satın beni
Rakı için
Halim Şefik Güzelson
Sonra yıllar geçer... Yağmur mezun olur gururlanırım fakat gülüp oynayacağım yerde 'iri gözlerimde keder... kılıcımda hüzün' Özgür'e takılır gözüm...
Atın beni... Satın beni... Bir tek Özgür iyi olsun....
Halim Şefik Güzelson'a Saygıyla.......
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder