25 Kas 2010

AYRIK OTU'M, KARDELEN'İM, ÖMRÜMÜN TÖRPÜSÜ, ÖZGÜR'ÜM...

Biz dört kişilik bir aileyiz...
Ben, eşim, Yağmur; Temmuz doğumluyuz, Özgür Kasım...

Şimdi ben bu yazıya ay başında başlamışım, doğum günü nedeniyle yazacakmışım ve bu ayın son günlerini yaşarken, Özgür'ümün neden bu kadar bizden farklı büyüdüğünü ve yine farklı yaşadığını anlatacakmışım...

Becerebilirsem tabi...

Bir arkadaşım Özgür'ün nöbetleri için "Bu onun gerçeği" demişti... Periyodik olarak, inatla, sürekli geçirdiği nöbetlerin aslında onun 'rutin'i olduğunu söylemeye çalışmıştı sanırım... Şimdi bakıyorum da nadir zamanlarda da olsa nöbetsiz uyandığında - biz de tabii - şaşırıyoruz hep beraber, bir garip geçiyor sanki o gün, hatta gergin diyebilirim... Buna rağmen - yani bunca nöbete rağmen - ayakta durabilmesi, vazgeçmemesi, genelde mutlu olması... Evet yazının burasına şöyle başlayacaktım: " Ben, eşim ve Yağmur hasta olduğumuzda huysuzlanırız, çekilmez oluruz, bütün canımız acıyan yerimizdedir "

Ya Özgür???

Buraya kadar yazdığım bütün yazılar tamamıyla gerçektir, hepsi teker teker başımıza gelmiştir ( başımıza??? düzeltiyorum Özgür'ün başına gelmiştir )

Hayatın, yaşamanın böyle bir şey olduğunu mu zannediyor acaba?

Altı aylıktı başladığında ve inanın buraya yazdıklarımın bir bu kadarını daha ya unuttum, ya bilerek atladım, ya da sıkmasın diye yüzeysel anlatıp geçtim, acı pazarlamasını sevmemem de etkilidir bu konuda ... Fakat oturup hesaplasam ( ki bir ara yapıyordum bozmuştum kafayı ) Özgür'ün ömrünün yarısı - abartısız - hastanede geçmiştir... Kimi insanların, özellikle bazı hastalıkların tedavi süreçlerinde, psikolojik destek almak zorunda kaldıklarını hatırlayınca ben Özgür'ün hiçte öyle bir şey zannettiğini sanmıyorum, gayet farkında her şeyin...

Şaştığım, bu durumu nasıl bu kadar iyi karşılayabildiği... Minicik bir beden bazen ( çok zaman ) biz kocaman insanlardan çok daha dayanıklı çıkabiliyor...

Benim iki tane kızım var... İkisi de ( bizler gibi ) normal (!) değiller...

İkisi de ayrı kulvarların yenilmez savaşçıları... İkisi de kendi alanlarında en iyiler... Benim çocuklarım olduğu için yazmıyorum bunları emin olun, hani "kuzguna yavrusu zümrüdü anka kuşu görünürmüş" derler ya...

Değil hiç değil...

Yağmur, ülkenin en iyi okullarından birinde sadece aklı sayesinde ücretsiz okuyor, altıncı sınıfta, 1500 öğrenci içinde ilk 10 da... Özgür'ü zaten biliyorsunuz az çok ama ben yine yazayım, sağlık durumunu göz önünde bulundurarak onu değerlendirdiğinde şaşırmayan, doktor, çocuk gelişimci, psikolog vesaire çıkmadı karşımıza...

Bir çocuk köyü düşlüyorum sık sık... İmkanım olsa Özgür'leri, Yağmur'ları bulup çıkarsam, onları en iyi sağlık ve güvenlik koşullarında, en iyi eğitmenlerle çalışabilecekleri, ama kesinlikle mutlu olabilecekleri bir köy yaratabilsem... Büyürken; cesaretlerini, dayanıklılıklarını, duygu ve düşüncelerini örseletmeden biz normallerin(!) dünyalarına karışabilmelerini sağlayabilsem....

Çok şey mi istiyorum?
Bilmem ki....

Hiç yorum yok: