5 Haz 2015

BORCUM BORÇ ÖDERİM...

    Bu akşam da çok işimin olduğu bir akşam ama içime bir borcum var onu halledeyim sabah çalışırım artık....

    Mart ayının ilk günlerinden biri hatırlamıyorum artık... Çünkü tüm günlerimiz aynı bizim... Hafta içi sabah 8.00 de kalkılır kahvaltı sonra apar topar evden çıkış _"kalkmıycam!"ile başlayan "yemiycem"den "bunu giymem"lere giden,"okula gitmiycem!!!"ler, pazarlıklar, "ayakkabımı ben giyebilirim sen çekil!"den yere yatıp "sen giydir"e çark etmeler, tam kapıyı açtığında "susadım!"lar, hadi kapıdan çıktık "ön koltuğa ben oturcam"dan arka koltuktan saçıma yapışıp "telefonunu versene", "caiillou aç" gibi daha çok sayabileceğim sabah trafiğinin iki dişinin arasına sıkışmış Özgür eziyetleri :)

   O hatırlayamadığım martın ilk bilmem kaç gününden bir gün hiçbirini yapamadık... Yedirdim kustu... Giydirdim titremeye başladı... Tam ateşi yükseliyor diye kapıdan geri dönüp soyuyordum ki sağlam bir nöbet geçirdi...Sonra.....

    İnsan ne çabuk alışıyor lükse tahmin edersiniz... Biz de çok çabuk alışmıştık Özgür'ün sağlıklı hallerine... Halbuki unuttuğumuz gerçeklik kendini hiç beklenmedik anda hatırlatıveriyor... Sonra kafanıza dank ediyor durum vay arkadaş evet bu çocuk böyleydi ki zaten bu onun gerçekliği!!!

   Özet geçeyim tesadüfen okuyanlar için önceki yazılara dönmek bakmak zahmeti vermeyeyim... Özgür 6 aylıktan yaklaşık 8 yaşına kadar ortalama her ay ya da 40 günde bir hastanelik olmuştur... Sebep ne ararsan ama kısaca enfeksiyon, düşürülemeyen yüksek ateş ve ardından gelen nöbetler....

  2009 yılından sonra o sabaha kadar hiç bu kadar korktuğumu hatırlamıyorum... Evde tek başımayım Özgür baygın ve ateşi yükselmeye devam ediyor....

   "Kriz zamanlarında soğukkanlılığımı korurum" cümlesini kura kura kendimi buna inandırdığımı ve gerçekten de koruduğumu da unutmuşum... Sakinleştim, ateş düşürücü verdim, ayılmasını sağladım ve yavaş yavaş gezmeye gidiyor gibi aşağı indirip en yakın hastanenin acil kapısına geldim... O kapı hiç değişmemiş, o banko hiç değişmemiş sadece değişen artık özgür kucağımda değil kolumda ve yürüyerek girdik biz oraya buna da şükür diye düşünmüştüm... Çünkü bu kadar ağır bişi yaşayacağımızı hala bilmiyordum...

   Sağlık reformları negzelll kakalak partisi yapar halbuki bakalak parti sadece bakar!!!!!!!!

   Yok yok deliriyorum artık emin oldum buna... Muşade odasındayız geniş bir salonda 8-10 yatak sıralanmış duvar kenarlarına... Böbrek hastası da bizimle aynı yerde, 20 günlük bebek de, 80 yaşında amca da... Doktor idrarı nasıldı, şüphelendiğiniz bişi var mıydı, öksürüyor muydu gibi sorular soruyor, bir yandan ateş yükselmeye devam ediyor, nöbet geliyor diyorum doktor şaşkın bana bakıyor anlayamadığı benim normallerim şöyleki: evde nöbet geçirdi diyorum, ateş yüksek birazdan yine geçirecek diyorum ne yapıyordunuz daha önce diyor, buraya getiriyordum diyorum vs.. vs... Özgür'ü tanımayan şaşkın doktor nidalarını kısa geçiyorum....

   İkinci nöbet geldi ve nefes alış verişi değişti Özgür'ün ciğer röntgeni istedim... Zatürre geçmişinden bahsettim çözdük röntgen çekildi ciğer kötü durumda bir sürü pnomonik odak var...

   Kimse İstanbul'da yoğun bakım aramaya kalkmasın yok çünkü!!! Zaten o dönem sağlık bakanlığının açıklamasının yalancısıyım salgın falan da yoktu!!!! "Ben bakıyorum ama sizin tanıdığınız biri varsa sizde zorlayın! dün gece 112 ye kayıt bıraktık 10 saat sürdü hastayı almaları" Bir doktora hastasına bunu ima etmek zorunda bırakan sistem beni de tanıdıkların o boktan hastanesinin boktan sahiplerini arattırıp kapağı oraya atmaktan başka yol bırakmadı... Girdi yoğun bakıma Özgür....

   Küçücük bir ayrıntıyı söylememişler tabi!!! girdiğimiz yoğun bakım "kardiyak yoğun bakım"!!! Bu ne demek genelde kalp ameliyatından çıkan hastaları servise çıkarmadan önce ağırladıkları yer!!! Çağırıldık tekrar, yoğun bakım doktoru, hastane başhekimi _aynı zamanda enfeksiyon uzmanı_ : "Biz kızınızı yoğun bakımda tutamayız" -"Evet farkındayım bunun ama ne yapılabilir ve neden bu telaş?"
-"kızınızın şu anki durumunun domuz gribi kaynaklı olduğunu düşünüyoruz ve diğer hastalarımız ve personelimizi tehlikeye atamayız"

   Öyle anlarda başınızdan aşağı kaynar sular falan dökülmüyor hiç direk kaynar suyun kendisi oluyorsunuz... Ya da ne bileyim kanınız çekilmiyor da deriniz hariç her zerreniz kan oluyor da vücut denen o kaba sığamıyor... ya da neyse ne...

   Epilepsiye alışmıştık... Alışıyorsunuz ister istemez Özgür'ün gitmelerine sonra geri geliyor ama... Çırpınıyor, yoruluyor, kızıyor ama hep geri geliyor Özgür...

   Ama bu da yapılmaz ki çocuk bana domuz gribi ne demek!!!!!

    Sakin....sakin...sakin...

   Servise alın izole edin dedim mecburen hastaneden çıkaramam ciğer elden gidiyor hele ki domuz gribi büyük risk....

   Devlet yoğun bakım masraflarını kendi tarifelerinden ödüyor arkadaşlar özel hastanelere yani hiç bir hastane ama benim günlük ücretim bu kadar diyemiyor devlete çünkü... Onlar da hasta yakınlarını böyle kumpaslara getirip 1 ay yoğun bakıma devletten 6 ay sonra alacağı 3 kuruş yerine serviste milyarlar talep edebiliyor... Hem de yoğun bakım sevki olan hastaya yapabiliyor bunu... Sağlık bakanlığını arıyorsunuz aldığınız cevap: "Vallaha yapabilir bunu yani böyle bir hakkı var "ASINIFI" (ney a mı???!!!!!) hastane çünkü...."

    Hastanelerde beklediğiniz kuyrukları unuttunuz mu hüloooğğğğğ eskiden böyle miydi kuyumcu adamdan hastane sahibi mi olur niye keresteciden dizi filmci oluyor ama!!! Tatava yapma!!!!! Sırtını dönme!!!! Afedersin EDEPSİZ BUNLAR!!!!

   Yok Yok gerçekten balatalarım yandı benim...

   Neyse Özgür 15 gün kaldı o "A SINIFI!!!" hastanede... Akciğerler zor kurtarıldı bir ara solda tamamen durdu. Her güne her saate lanet ediyor olmamıza rağmen çıkartamadık çünkü özgür oksijen maskesini çıkardığını anda morarıyordu... Bu arada Özgürün baş ucunda iğne unuttular hani dönse çocuk gözüne girecek... İlaç takiplerini ben yaptım unutuyorlardı çünkü ya vermyorlardı saatinde ya da iki kere getiriyorlardı... Defalarca epilepsi hastası olduğunu uyarmama antihistamiklerin dokunduğunu söylememe rağmen bir kere kustu (ortalığı kirletti!) diye çocuğa damardan ilacı verip ondan sonra da aaa öyle miydi bilmiyordum rahatlığına sahiplerdi... Söktüğü serumu oturduğumuz yere iğne ucu açık olarak atıp gidiyorlardı... Çocuk tuvalete gidecek diye serumu söküyor fakat damar yolunu kapamayı unutuyorlardı... Enfeksiyon doktoruna ben ilaç öneriyordum araştırmam lazım diyordu... Kontrol günü bizi oda oda gezdirip "işte kurtulan hastam" (kurtulan???!!!) diye gösterdiler...  Yani sizin anlayacağınız 15 gün boyunca günde 3 saat uyudum onda da başına eşimi diktim bildiğiniz kendi paramızla kaldığımız hastaneden çocuğumuzu korumak zorunda kaldık...

   15 gün hastane... 10 gün ev hapsi... Bunu da atlattık... "Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır" atasözü ne doğruymuş :) Okulu hemen ölçüme aldı gelişiminde de hasar yok... Ciğerleri de temiz artık...


      Özgür'ün hala hayranıyım, direngenliğine, inadına,gülüşüne kurban onun...

   

Hiç yorum yok: