Sabah sabah ofiste nerelerden neler çıktı bilseniz... Dravet'li çocukların ailelerinin açtığı bloglara bakıyordum... Başkaları da yazmış bolca... Onları takibe almaya çalışırken blogumun mail adresini açtım, baktım ki 1000 tane okunmamış mail... Oradan oraya derken taaa 2011 yılında benimle yapılmış bir röportajın metnini buldum... Eh "trowbackthursday" olur mu bundan bilemem ama bu da burada dursun....
Özgür’ce Bir Öykü
Yaşam, her
renkten bir parça barındırır içinde. Kimi zaman bahar renkleriyle bir hayat
bezenir; kimi zaman da nefes aldığınız her anın içine acı tonlar yerleşir. Önce
alaca renkler serpiştirilir ve bir anda siyaha bulanır yer gök.
Böyle
zamanlarda insan, acılarını savuracak yer aramaya başlar. Yüreğindeki boşluğu bir
şeylerle doldurmaya çalışır ama bu derin boşluğun anlam bulması ve yeniden gün
yüzüne çıkması kolay olmaz. Bu derin sızının dozunu ancak sevginin en temizi,
en hakikisiyle azaltmak mümkün olur. Bazen kolay olur bu bozulmuş renkleri
arıtıp hayatınızdan çıkarmak; ama bazen siz temizlemeye kalktıkça bulanır ve
geri gelmez göğün mavisi.
Yer çekimi
hiç bu kadar hissettirmemiştir kendini. Ve zaman hiç bu kadar çabuk
eksilmemiştir önceleri.
En kötüsü de
kimse anlamaz ne hissettiğinizi. Bakışlarınızda ki bariz değişim bile görmezden
gelinir. Günümüzün bu kayıtsız kalma hastalığı, bulaşıcılığını gittikçe
arttırmışken bir de tüm yaşadıklarınızın hesabı size yüklenir. Çözümden çok
sorunu, yarından çok dünü önünüze sunup yardımcı olmuş sayar kendini en
sevdiğiniz bile…
Oysa ki
hayattaki en temel anlamlardan biri, bakıp geçmekle kalıp görmek arasındaki
detaydır. Gördüğümüz her şeyin varlığından eminiz ama nedense, acı tarafının
bize değebileceği ihtimalini genellikle görmezden gelir, aldırış etmeyiz. Ta ki
uzaktan baktıklarımız ve hiç
yaşanmayacak sandıklarımız hayatımıza dahil olur, işte o zaman insan olduğumuzu hatırlarız.
Halbuki ortak
bir yaşam içinde mutluluk da acı da insanlarda kiralık yaşar. Dün sende ikamet
eden yarın başkasında konaklamaya devam eder.
En yüce
değerimiz sevgiydi düne kadar. Bugün ise değeri parayla ölçülüyor. Ama bozulan
sağlımız ise paranın da pek bir önemi kalmıyor. Hele de sizin en değerli
varlığınız olan çocuğunuzun sağlığı söz konusuysa, her çareye başvurup, her
şeye rağmen sıkıca tutunuveriyorsunuz yaşama. Ve artık sizin dinlenmek, hayata
küsmek ve bulunduğunuz ortamı terk etmek gibi bir lüksünüz kalmıyor.
Çocuklar;
hayatı gülümseyişleriyle güzelleştiren ve sevginin ışığını varlığımızla bütünleştiren
en güzel anlamlar. Onların hayatımıza hediye ettiği tebessüm, başkaca hiç bir
şeyle kıyas kabul etmez. Bu da çaresiz ebeveynlere güç veren, onları hayata sıkıca
bağlayan en temel öge.
Özel
yaşamlardan ya da farklı gelişen bireylerden bahsediyoruz her sayımızda. Sözler
elbette ki yaşananların yanında kifayetsiz kalacaktır. Ancak ifade etmeye
çalıştıklarımız, farkındalık yaratmak ve kişileri bu hususta bilgilendirmek
içindir.
En güzel
öğrenme şeklidir yaşamak. Yaşadıklarımızın yanında, başkalarının yaşamına da
dokunmak gerekiyor çoğu zaman. Çünkü onlardan öğrendiklerimiz yarın bizler için
yol gösterici olabilir.
Farklı
gelişen özel yaşamlar dedik. Bu sayımızda 8 senedir epilepsi hastası olan Özgür
Duran’ın yaşamına bir pencere açtık. Ve Duran Ailesini çalıştıkları
mekanda ziyaret ettik.
Özgür,
buruk bir gülümseyişle ve tedirgin karşılıyor bizi. Güvensiz duruşuna rağmen
sıcacık bir ‘’Hoş geldiniz’’ kelimesini de eksik etmiyor. Başlangıçta bizleri hemen dahil etmiyor
dünyasına. Biz de Özgür, bilgisayar ekranında çok sevdiği çizgi
film kahramanının dansına dalmışken, annesi Özlem Duran’la sohbet etmeye
başlıyoruz.
Özgür, 8
yaşında ve epilepsi hastası. Yaklaşık 8 senedir de sürekli tedavi görüyor.
Evinden çok, hastane odalarında vakit geçirmek zorunda kalmış. Özlem hanımın bu
hastalıkla mücadele eden ailelere de yerinde bir mesajı var. ‘’ Aileler her
şekilde çocuklarının arkasında dursunlar, her türlü olanağı çocuklarının önüne
sersinler. Belki çocukları doktor, pilot, artist olamaz; ama sonuçta, olabileceğinin
en iyisi olur.’’
Özlem
hanımla Özgür’ün epilepsi yolculuğunu hakkında konuştuk
Özlem
hanım öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
34
yaşındayım. Alkış Yapım isimli aile şirketimizde cast işi yapıyorum. Onun
dışında tüm zamanımı Özgür’le birlikte geçiriyorum.
Özgür’ün
hastalığını ne zaman fark ettiniz? Bu süreç nasıl gelişti?
Özgür’ün doğumu
normaldi. İlk nöbetini 6 aylıkken geçirdi. 45 dakika süren bu nöbet hastanede
acil müdahale ile sonlandırıldı. Özgür, o günden beri sürekli nöbet geçiriyor.
Epilepsi hastalığının “ilaca dirençli” olan bir türü. Bırakın Türkiye’yi, diğer
ülkelerde kullanılan bütün epilepsi ilaçlarını denedik ama Özgür’de hiç biri
işe yaramadı. Nöbetler durmuyor. Şu anda Özgür 8 yaşında. Gelişimi de 4 yaşına
kadar normaldi, sonraları bazı yetileri yaşıtlarından geri kalmaya başladı.
Yaşananlar karşısında başka bir şey beklemiyorduk zaten. Yattığımız hastaneler,
yoğun bakım süreçleri onu sadece biyolojik olarak değil, psikolojik olarak da
yıprattı. Kullandığı ilaçların bağışıklık sisteminde yarattığı zayıflık, sadece
nöbetlere değil çeşitli enfeksiyonlara da sebep oldu. Geçirmediği çocuk
hastalığı kalmadı diyebilirim. Hatta bir ara her kış zatürre oluyordu ve yoğun
bakım ünitelerinde tedavi edilmek zorunda kalıyordu. 3 yaşından beri özel
eğitim alıyor. Gelişimi 4-5 yaşlarına kadar nöbetlere rağmen normaldi fakat
ilaçların yan etkileri, hastalığının getirdiği durum bozuklukları onu çok
huzursuz ediyordu. Özel eğitime psikolojik destek amaçlı başladık. Yanı sıra
müzik terapi de gördü. Zaman içinde tüm bu çabalarımızın karşılığını aldık.
Özgürün konuşma bozukluğu ve sosyo-duygusal alan dedikleri alanda
yetersizlikleri var. Fakat tüm bunlara rağmen okuma yazma öğrenmeye çalışacak
kadar azimli ve girişken. Yaşıtlarını bir, bir buçuk sene geriden takip ediyor
sadece. Yaşadığımız zorlukları göz önünde bulundurunca Özgür sadece bizim için
değil, onunla çalışan, onun tedavisini takip eden insanlar için de çok özel ve
nadir bir çocuk.
Özgür aynı zamanda
VNS ( beyin pili) hastası. Bu pil iki sene kadar önce takıldı. VNS epilepsi
tedavisinde dünyada çok kullanılan, ülkemizde ise sanırım son 5-6 yıldır
denenen bir yöntem. Beyin pilinin sadece epilepsiye değil alzeimmer, parkinson,
depresyon gibi hastalıklarda da çok faydası görülmüş. Pilin ameliyatla
takılması ve pahalı olması nedeniyle tedavisinde devletten destek alabilmek
için ciddi bir çaba içine girdik. Gerekli iki raporu alabilmemiz için 1,5 sene
geçmesi gerekti ve tabiî ki bir sürü koşturmaca… Artık daha kolay alınabiliyor
bu raporlar, biz ilk hastalardan biriydik ve bürokratik engelleri aşma
yollarını öğrenip diğer hastaların işini kolaylaştırdık diyebilirim. Beyin pili,
göğüs altına konuluyor. Bir kablo yardımıyla boyundaki Vagus sinirine
bağlanıyor ve periyodik olarak beyne
sinyal gönderiyor, elektrik veriyor.
Beyin pili
takıldıktan sonra neler değişti?
Pil
takıldıktan sonra Özgür’ün dengesi düzeldi, kullandığı beş ayrı çeşit anti- epileptik
ilacın yan etkisinden dolayı sallanarak yürüyordu, tutunmadan merdivenleri inip
çıkamıyordu. Gelişim uzmanlarının İnce motor ve kaba motor dedikleri
alanlarda ciddi gelişmeler oldu. Bu
alanlar insanın hareket kabiliyetiyle ilgili alanlar. Özgürün duygu durumlarında
değişimler oldu. Algısı açıldı, örneğin; arabaya biner bir yere giderdik, Özgür yalnızca gittiğimiz yeri, ilgisini
çeken bir şey olursa hatırlardı. Şimdi öyle değil. Kırmızıda geçeceğimiz zaman,
‘’Dur, bekle! Yeşil yanmadı’’ bile diyor artık. İsteklerini, yaşadıklarını net
bir dille ifade edebiliyor, kısacası “hayata katılıyor” ve “ ben de varım”
diyor. Sadece pil değil, aldığı eğitimler de faydalı oldu. Bu konuda, bu tür
çocukları kendi hallerine bırakırsanız yaşadıklarının içinde kaybolurlar,
onları hayata katmak, değerli olduklarını öğretmek, göstermek her “normal”
insanın borcudur.
Epilepsi
rahatsızlığını ateşli hastalıkların tetiklediğini biliyoruz. Özgür’de böyle bir
durum oldu mu?
Özgür’ün İlk
nöbeti ateşliydi. Ondan sonra nöbetler ateşli, ateşsiz devam etti. Ama ateş
yükselmesi nöbetleri tetikler, nöbet sayısını fazlalaştırır. Mesela Özgür’ün
bir gece 12 kez nöbet geçirdiği oldu. Status Epileptikus adı verilen hiç
durmayan nöbet diye bir şey var. Bu nöbet ancak hastanede ilaçlarla, doktor
gözetiminde sonlandırılabiliyor. Ancak sonlandırılamadığı da oluyor ve çocuk
yoğun bakıma alınıyor.Çok fazla epilepsi ve çok fazla nöbet çeşidi var. Bazısı
çok ağır hasarlar verebiliyor; bazılarının da hastalandığını anlamıyorsunuz
bile. Sadece Türkiye’de 7 milyon epilepsi hastası var.
Epilepsi
hastalığında kullanılan ilaçların ciddi yan etkileri var. Özgür’ün kullandığı
ilaçların ne tür yan etkileri oldu?
İlk büyük yan
etkisi konuşma bozukluğu. Özgür bazen kelimeleri tamamlayamıyor. Gelmememiycem,
gitmememiycem gibi kelimelerde takılmalar yaşayabiliyor. 6-7 kelimelik cümleler
kurabiliyor ama imla olarak yaşına göre bozuk cümleler kuruyor. Özgür’de denge
bozukluğu oluyor yürürken. Bazı ilaçların at gözlüğü etkisi varmış. O ilaç
bizde işe yaramadığı için uzun süre kullanmadık. Karaciğeri ve böbrekleri
etkileyen ilaçlar var. Özgür şu anda günde 5 çeşit antiepileptik kullanılıyor.
Buna rağmen nöbetleri devam ediyor.
Nöbetlerin
aralığı belli oluyor mu?
Nöbetlerin
seyri sürekli değişti. Nöbetler, ilk başladığında gece, sabaha karşı
oluyordu. Haftada bir veya 10 günde bir
oluyordu ama 5 dakikayı geçiyordu nöbet süresi. Sonraları nöbetler gündüz
olmaya başladı ve nöbet süresi kısaldı. Ancak nöbetler 3-4 günde bir olmaya
başladı. Bizim en uzun nöbetsiz geçen süremiz 52 gündür. Bir de 20 gün
var. Şu anda Özgür, hemen hemen her
zaman uyurken ve sabaha karşı küçük nöbetler geçiriyor. Süreleri 3-5 saniyeye
düştü fakat nöbetsiz gecemiz yok gibi maalesef…
Özgür’ün
rahatsızlığını öğrendikten sonra sizin hayatınızda neler değişti?
Çok şey
değişti. Ben çalışıyordum işimi bırakmak zorunda kaldım. Maddi olarak ciddi sıkıntılar çektik.
Özgür’ün hastalığına çare bulabilmek için çalmadığımız kapı kalmadı. Gen
araştırması için kan örneklerini Belçika’ya bile yolladık. İyi duyduğumuz her
nörologdan fikir aldık. Enfeksiyon dolayısıyla da çok fazla hastanede yattı. Zaten
epilepsinin tanı aşaması çok zordur. MR çekilir, 40 saate yakın burnunun
dibinde ve odanın çeşitli köşelerinde video kameralar başına yapıştırılmış halde
32 kanal elektrotla izlenir çocuk. Bu dönemleri atlatabilmek sadece onun için
değil anne baba olarak bizim için de çok zor oldu. Bir şekilde ayak
uyduruyorsunuz ama yaşamak bunu gerektiriyor.
24 saatim onunla geçiyor. Mesela bir ara bakıcı tutmayı düşündük ama
sonra hemen vazgeçtik. Çünkü Özgür resim yaparken, oyun oynarken aniden nöbete
geçirebiliyor. Birden kafasını arkaya, öne atabiliyor bu durumda yaralanma
riski çok yüksek. Benim veya eşimin ailesinin bile zaman zaman Özgür’ü kontrol
edemediği durumlar oldu. Onun güvende olabilmesi için
yanında olmam gerekiyordu. Bazen alınan önlemler bile gereksiz
kalıyor.Hayatımızı, bulunduğumuz mekanları ona göre düzenliyoruz. BURADA SANKİ
BİR DÜŞÜKLÜK VAR AMA ANLAYAMADIM Bİ DAHA BİR OKUSAN J
Başka
çocuğunuz var mı?
Evet. Yağmur
adında bir kızım daha var. Şu an 6. Sınıf Öğrencisi
Onun
sağlık durumu nasıl?
Onun sağlık
durumu Özgürün aksine çok iyi. Yağmur,
senede bir grip olur ya da olmaz. O da mükemmel bir çocuktur. Bahçeşehir
Koleji’nde okuyor.
Özgür’ün
günleri nasıl geçiyor?
Haftanın 3
günü eğitimlere gidiyoruz. Onun dışında
Özgürle birlikte ya evde ya da işte oluyoruz. Ara sıra parka da götürüyoruz
kızımızı ama aşırı efor sarf ettiğinde Özgür’ün nöbetleri tetikleniyor. Bu
yüzden uzun süre parkta kalamıyoruz, dikkatli davranmak zorundayız.
Özgür’ün
eğitim süreci nasıl gelişti ve ne şekilde devam ediyor?
Özgür’ü 3
yaşından beri eğitime götürüyorum. Öğretmenlerimizden ve aldığımız eğitimden
çok memnunuz. Gelişim olarak yaşıtlarıyla birlikte gidiyordu. Fakat beni korkutan
bazı farklılıkları vardı. Mesela sıkıldığı ya da istemediği bir şey olduğu
zaman lambayı yakıp söndürmek gibi, kendi etrafında dönüp durmak gibi
saplantılı hareketleri vardı.
Kullandığımız ilaçlardan biri nöbet kontrolü açısından işe yaramıştı ama
Özgür o ilacı kullandığı zaman ya bize zarar veriyordu ya da kendisini
ısırıyordu. Bu durum nöbetlerle de ilgili olabilir, sürekli gördüğü tedavilerden
de kaynaklanabilir ya da anti epileptik ilaçların yan etkisi de olabilir
dediler. Öğrenme sürecinde bir aksama yoktu çünkü ilgisini çeken her şeyi –
buna bilgisayar programları dahil- rahatlıkla öğrenebiliyor, fakat hayata
geçirme aşamasında tökezliyordu.
Özgür’ün
nöbetlerini neler tetikliyor?
Nöbet
konusunda Özgür çok uç bir örnek. Özgür’ün nöbetini her şey tetikleyebilir.
Sıcak banyo, lodos, çok yakından televizyona bakmak, bilgisayar ekranına uzun
süre bakmak, aç kalmak, fazla yemek yemek, uykusuzluk, fazla uyku, ateşli-
ateşsiz enfeksiyonlar ve daha birçok durum Özgür’ün nöbetlerini tetikliyor.
Yanıp yanıp sönen bozuk bir floresan lambanın epilepsi hastasının nöbetlerini
tetiklediğini bile okudum ben araştırmalardan birinde.
Özgür’ün
sağlığı konusunda siz en çok nelere dikkat ediyorsunuz?
Özgür’ün en
çok uykusuna dikkat ediyorum. Akşam erken saatlerde uyuması gerekiyor.
Yorulmaması lazım, aç kalmaması lazım. Bir ara balık yağı verdim Özgür’e.
Bağışıklık sistemini güçlendirici destekler vermeye çalışıyorum. Kullandığı ilaçlar yüzünden direnci çok
düşüyor. Bir ara trombositopenisi vardı. Kandaki trombosit sayısı normal insanda
150.000 ile 350.000 arasında. Trombositler, kanda pıhtılaşmayı sağlayan
elemanlar. Özgür’de bir ara bu sayı
13.000’e kadar düşmüştü. Özgür’ü hastaneye yatırdık. Yaklaşık 25 gün hastanede
yattı. Özgür’ün bel kemiğinden ilik
alındı. Daha sonra donmuş plazma verdiler ve biraz toparlandı trombositler. Yaklaşık
bir senedir Özgür daha iyi. Onun öncesinde ayda bir kere mutlaka hastanelik
oluyordu. Bizim durumumuzda 1 sene hastaneye gitmemek mucize gibi bir şeydi.
Bana 3 sene önce bunu söyleseydiniz, inanmazdım.
Türkiye
Epilepsi hastalığı konusunda sizce ne kadar bilinçli?
Epilepsi
konusunda insanımızın hiçbir bilgisi yok. İnsanlar zaten Epilepsi deyince
anlamıyor. Sara olarak biliniyor. Özgür 4 yaşındayken İstiklal caddesinde bir
nöbet geçirdi. Çevreden yardıma gelenlerden birinin elinde soğan vardı. Yaz
vakti başka birisi de elinde su şişesiyle geldi ve Özgür’ün başından aşağıya
suyu dökmeye kalktı. İnsanımız Epilepsi hastalığı konusunda çok bilinçsiz davranıyor.
Peki
böylesi durumlarda neler yapılmalı? Kişinin epileptik nöbet geçirdiği nasıl
anlaşılıyor?
O KADAR
ÇOK NÖBET ÇEŞİDİ VAR Kİ… BAZILARINI FARKETMİYORSUNUZ BİLE ABSANS NÖBET
DEDİKLERİ MESELA … GÖZ DALMASI GİBİ OLUYOR BİR KAÇ SANİYE SONRA KİŞİ NÖBET
ÖNCESİ NE YAPIYORSA ONU YAPMAYA DEVAM EDİYOR… BAZISI DA KİŞİYİ TAMAMEN
KOPARIYOR HAYATTAN… GENERALİZE TONİK KLONİK DENEN TİP MESELA ÖZGÜR’ÜN GEÇİRDİĞİ
NÖBET ÇEŞİDİ…BİLİNÇ TAMAMEN KAPANIYOR VE VÜCUDUN TÜM KASLARI KASILIP GEVŞEMEYE
BAŞLIYOR… BU TÜR DURUMLARDA HASTAYI NÖBET BİTENE KADAR KORUMALISINIZ BİLİNCİ
KAPALI OLDUĞU İÇİN ONA ZARAR VEREBİLECEK EŞYALARDAN UZAKTA OLMALI SAĞA
YATIRMALI VE NEFES YOLUNU AÇIK TUTMALISINIZ KESİNLİKLE SOĞAN KOKLATMAYA YÜZÜNE
SU DÖKMEYE AĞZINA KAŞIK VB MADDELER SOKMAYA ÇALIŞMAMALISINIZ… VE TABİİ EN
ÖNEMLİSİ NÖBET SÜRESİ BEŞ DAKİKADAN DAHA UZUN SÜRERSE MUTLAKA İÇİNDE ACİL
MÜDAHALE EKİBİ BULUNAN EN YAKIN SAĞLIK KURULUŞUNA GÖTÜRMELİSİNİZ….
Doktorlar
tedavi konusunda ne kadar yardımcı olabiliyor?
Özgür’ü
götürdüğümüz doktorlar, genelde Nörolog olarak yetkin isimler. Ancak Epilepsi’nin şöyle bir sıkıntısı var;
hasta nasıl nöbet geçirdiğini ne kadar anlatsa da beyindeki sorun tam olarak
anlaşılamıyor. MR, EEG yapılıyor ama beyin tam bir kapalı kutu olduğu için araştırmalar
yeterli gelmiyor. Tıp bu konuda çaresiz kalıyor. Dolayısıyla nöbet geçiren
insana, piyasadaki bütün ilaçlar sırasıyla deneniyor. İlaçlar ağır olduğu için
küçük dozdan başlanıyor. Daha sonra yeterli
doza çıkılıyor, bekleniyor. Hasta nöbet geçirmeye devam ederse ilacın dozu yükseltiliyor.
Yine nöbetler durmuyorsa başka bir ilaca geçiliyor. Bütün ilaçlar denendikten
sonra ikili kombinasyona, o da olmazsa üçlü kombinasyona geçiliyor. Bizim ilk
3-4 senemiz zaten ilaç denemekle geçti. Özgür’ün EEG’sinde pek bir sorun
çıkmıyor. MR’ı zaten temiz. Yani
beyninde tümör, yara v.b. bir şey yok. Hatta o sırada Türkiye’de olan en
kapsamlı MR’ı çektirmiştik. Beyninin her köşesine bakıldı yani. Özgür’ü hastaneye yatırdılar ve 36 saat
boyunca EEG çektiler. 36 saat boyunca çocuğun kafasında elektrotlar kaldı ve
çocuk yemek yerken, televizyon izlerken çocuğun beyin dalgaları izlendi. Fakat
pek bir sonuç alınamadı.
Bu
hastalığı yaşayan ailelere siz neler söylemek istersiniz?
Aileler
çocuklarına destek olsunlar. Önceleri arkadaşlarımla görüşüyordum, Özgür’de
arkadaşlarımın çocuklarıyla görüşüyordu. Bir süre sonra baktım onların
çocukları başka bir yere gidiyor, benim çocuğum başka bir yere. Daha sonra
ister istemez geri çekilmeye başladım. Kendimi suçladım uzun süre. Şimdi
bakıyorum ki suçlayacak hiçbir şey yokmuş. Hatta Özgür’ün annesi olabilmek
şansı bana verilmiş. Bir de adı “ÖZGÜRCE YAŞAMAK” olan bir blog açtım.
Özgür ve bizim yaşadıklarımızla ilgili her şeyi oraya yazıyorum. Tecrübedir;
gün olur hiç ummadığınız biri faydalanır sevinir bizim adımıza da….
Çocuğunuzun
yaşıtlarıyla aynı olamaması çok acıtıyor insanı. Ancak Özgür’ün atlattığı
badireler sonrasında hala bu kadar iyi olması benim için her şekilde büyük
gurur kaynağı. O yüzden aileler her şekilde çocuklarının arkasında dursunlar,
her türlü olanağı çocuklarının önüne sersinler, çocukları için imkanlarını
zorlayıp yapılabilecek her şeyin en iyisini yapmaya çalışsınlar. Belki
çocukları doktor, pilot, artist olamaz ama sonuçta olabileceğinin en iyisi
olur.
Nilay UYSAL