6 Eki 2010

AL ARTIK ŞU RAPORU

   Yoğun bakım. Sorarsan üç günde çıktık oradan. Çıktık diyorum çünkü Özgür tek değildi orada, ben de, Özlem'de oradaydık. Ama çıktık işte. Özgür yorgundu çıktığında ve galiba küsmüştü. Konuşmuyordu. Günlerce hastane odasında yapmadığımız kalmadı ama yine de konuşmadı bizimle doğru düzgün. Hele odaya doktor ya da hemşire girdiğinde alabildiğine tavır koyuyordu. Doktor bir kan ilacı istemişti bağışıklığının güçlenmesi için. Zar zor, borç harç alabildiğimiz 3 kutu işe yaramış görünüyordu. Ypğun bakımdan çıktıktan bir hafta sonra eve gidebileceğimiz müjdelendi.

   Size önemli bir bilgi vereyim mi? Allah göstermesin tabii de, olur da yoğun bakımlık bir yakınınız olursa ve oradan tez vakitte çıktığına sevinirken siz, hastane görevlileri yoğun bakım ücretini peşin olarak talep ederse, sakın ola tek kuruş ödemeyin!. Çünkü devlet her vatandaşının yoğun bakım masrafını kuruşu kuruşuna ödemekle yükümlüymüş, isterse hiç bir sosyal güvencesi olmasın! Ama hastaneler bu parayı hem de indirimli şekilde ve en erken altı ay sonra devletten almak yerine hastalardan almaya çalışmayı daha uygun görüyorlar. Hastanelerin yaptıkları bununla da bitmiyor tabii. Belki bir başka yazıda yazarım bunları. Özel sigorta kartınızı kullanamamanız için uydurdukları bahaneleri, tipine bakıp acil kapısından çevirdikleri hastaları, gereksiz yere istenen onlarca tahlili,  dışarıdan çağırdıkları doktorlara çıkardıkları faturaları.... hepsini bir bir gördüm, yaşadım. Unutmamak için kayıt düşeyim buraya ve dönelim yazının ana konusuna.

    Çıktık hastaneden. Geldik eve. Çözüldü Özgür'ün dili. Güldü yirmi gün sonra yüzümüz. Sonra durdum. Rapor işini hala halledememiştik. Ertesi gün yeniden ama bu kez tek başına yola koyuldum. Bizim akrabayı buldum Başımızdan geçenleri kısaca anlattım ona. Beni başhekim yardımcısına gönderdi. Şansıma çabucak görüşebildim ve durumu izah edip yardımını istedim. Özgür'ü tekrar hastaneye getirecek durumda olmadığımızı, onun için almaya çalıştığımız raporu onsuz almak zorunda olduğumuzu anlattım. Anladı! Ve bu işin aslında o kadar karışık olmadığını, alt kattaki bilmem ne odasından bir form alıp, formu doldurup, ilgili doktorlara imzalatmamın yeterli olacağını söyledi. Nası yani dedim, kendi kendime tabii. Yani benim kızım, benim güzel kızım, benim bahtsız kızım onca acıyı, onca çileyi boşuna mı çekmişti? Görünüşe göre öyleydi. Hemen alt kattaki bilmem ne odasına gittik akrabayla. Akrabayı seven bilmem ne odası görevlileri hızla yardımcı oldu. Formun ilgili yerlerini kendileri doldurdu. İki gün sonra Özgür'le birlikte hastaneye gelmemi tembihlediler. Gelmese olmaz mı dedim. Doktorlar illa görmek ister dediler. Çaresiz gelecekti Özgür. İki gün sonra yine hep birlikte teşrif ettik hastaneye. Onları arabada bırakıp tek girdim hastaneye. Formu aldım. Heyet denen 3 (yazıyla ÜÇ) doktorun karşısına çıktım. Konu hakkında bilgileri varmış (Akraba sağ olsun). Özgür'ü getirmemi istediler. Gittim, Özlem iyice sardı ağzını yüzünü, kucakladım. Elini ayağını hiç bir yere değdirmeden neredeyse nefes almasına mani olarak koşar adım çıkardım huzura. Maşallah pek te tatlı nidalarıyla o mucize imzalar atıldı kağıda. Kağıdı aldım. Özgür'ü aldım. Koşar adım fırladım. Çişim geldi diye tutturan Özgür'ü Özlem hiç iplemedi. Altına yapması bile daha iyiydi hastane tuvaletine girmesinden. Çıktık dışarı. Özgür'ü yere bıraktım. Kağıdı aldım Özlem'den. Baktım. Baktım. Baktım.....

   15.000 dolarım yoktu. Olmadığı için iki rapor almalıydım. İki raporu da aldım. Yaklaşık 10.000 dolar harcadım! Yine de 5.000 dolar kardaydık.

Peki çektiğimiz acıların değerini kim hesaplayabilir?

  

Hiç yorum yok: