1 Ağu 2010

"YANLIŞ BİR ÖYKÜ'DEYİM, BENİ YENİDEN YAZ..."

Düş Sokağı Sakinleri'nin 'Gayret Et Güzelim' diye bir şarkısı var, onu paylaşmış bir arkadaşım facebook'ta... Şarkının melodisi çok güzel ve içinde bir çok güzel cümle de var ama benim için en can alıcı olanı başlıkta yazdığım...

"Yanlış bir öykü"de olmak... "Yeniden yaz"ılmak...

Bir çocuk doğurduğunuz zaman bir sürü şeyden vazgeçmek zorundasınız... Maalesef yeniden yazamazsınız hiç bir şeyi...  Doğurduğunuz boş bir sayfa'dır ve siz doldurursunuz onu, yazdığınız hiç bir şeyi silip düzeltemezsiniz... Siz belirlersiniz rahme düştüğü andan itibaren, nasıl biri olacak, ne sevecek, ne sevmeyecek, neye inanacak, neyi kesinlikle reddedecek... Dolayısıyla ne kadar vazgeçerseniz o kadar yararlı olabilirsiniz o boş sayfaya. Siz öyle zannedersiniz, evladına yaranabilmiş, " beni bu kadar mükemmel ve ayarında büyüttüğün için sana çok teşekkür ederim" nidasını duyabilmiş kadın var mıdır hayatta?

Seçimlerimiz şekillendirir ya hayatımızı, yaşadıklarımızı, hani öyle derler ya hep... Hastalığı biz seçmedik ama hele ki çocuğumuz için... Özgür'de bizi seçemedi mesela, doğarken ailesini seçebilen var mı? Doğru öyküde olduğunu düşünen kaç kişi vardır ki şurada, kaç kişi gerçekten bütün seçimlerinden, başına gelen her bir şeyden mutlu, 'itirazı olmayan' var mı ki hayatta???

Yeniden yaz'ılabilseydim, yaz'abilseydim...

Hasta olup hastaneye yattığınızda ilkin asistan doktorlar gelir yanınıza hastanızla ilgili sorular sormak için. Yaptıkları, hastalıkla ilgili belirtilerin ne zaman ortaya çıkmaya başladığı, hastalığa sebep olabilecek yaşantılar, aile öyküleri gibi ip uçlarından yola çıkıp teşhis koymak amaçlıdır...

Karşıma oturup yazmaya başlayan gözlüklü doktorun sorularını yadırgamıştım o zaman. Çünkü biz hastalığı ve seyrini anlattıktan sonra, kafasını kaldırıp yüzümüze bile bakmadan ilk sorduğu soru, hamilelikte olağan dışı bir şey yaşayıp yaşamadığımdı. İlk aklıma gelen "O da beni suçluyor" hissiydi. " O da " çünkü ben de kendimi suçluyordum...  O 9 + 6 ay boyunca neyi yanlış yaptığımın ya da yeterince yapmadığımın muhasebesini çok yaptım, hala da yaparım zaman zaman... Nerede hata yaptığımı ararım, abartır birilerinin canını fena yaktığımı ve onların ah'larını aldığımı bile düşünürüm bazen...

Yeniden yaz'abilseydim...

Şairin dediği gibi;
"Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir...."

Buna göre hepimiz savaştayız, hayat hepimize saldırdı doğarken ama kimisi topla tüfekle doğdu, kimisi kolla kürekle... Neyle doğduğumuzun önemi kalmayabiliyor bir noktadan sonra, o da yaşama arzusu. İşte Özgür'de olan bu... İşte bu yüzden kızımın tam bir cengaver olduğunu yineleyip duruyorum.

Yeniden yaz'ma...

Özgür'ün annesi olabilmek şansını elde ettim, doğru öyküdeyim, virgülüyle bile oynama!

Hiç yorum yok: