10 Ağu 2010

ŞÜKRETMEYE DEVAM...

Özgür'ün gelişimi öyküsü ayrı bir öyküdür bence, o yüzden de yazdığım yazıda çok eksiklikler kaldığını düşündüm...

Tanıdığım tanımadığım herkese, her yere sorunu anlatıyordum. Yardım ihtimali olması yeterliydi benim için... O sıralar müzik konusuna çok takılmıştım. Özet geçmek gerekirse; müziğin beyin dalgaları üzerinde çeşitli etkileri var. En popüleri Mozart dinleyen bebeklerin daha zeki olduğu... Bu kadar basit olmasa da doğruluk payı olduğunu deneyerek gördüm, Özgür'e de, ablası Yağmur'a da anne karnından itibaren müzik dinlettim, çocuk daha bir rahat oluyor bir kere mesela gülümseyerek uyanıyor, ağlama krizlerine girmiyor, erken konuşuyor, sıkıştığınız zor durumlarda kafadan bir melodi uydurup, o büyüleyici (!) anne sesinizle mırıldanmaya başlamanız bile yetiyor, duruyor, sakinleşiyor, kısacası kolay oluyor işte...

O dönemleri yazarken atlamışım şimdi geldi aklıma, hani o yirmi yedi gün bir devlet hastanesinde kalmıştık ya araştırmalar için, hani iki, üç hastalı odalarda kaldığımız... Sıkılıyordu çocuk tabii, ben de repertuvarımı bayağı genişletmiştim hastane geze geze... Yemeğini tekerlemeyle yediriyor, altını şarkıyla alıyordum... Kıdemli anneler bıyık altından gülüyorlardı tabii, "taze bu daha bıkmamış" görüşü bütün koğuşta hakim kanıydı benim için... O yirmi yedi günde bir gecesi Özgür olmak üzere, bir sürü geceler bekledik çocukların başını, bir süre sonra söylediğim şarkıların çocukları rahatsız etmek yerine eğlendirdiği görülmüş olacak ki, taburcu olduğumuzda benim yirmi yedi günlük solistliğimi yan odadan ürkek bir ses devralıyordu... " Ceviz adam şip şap şop
Saçı rüzgar vu vu vu
Burnu uzun lü lü lü...."

Özgür'ün gelişimiyle ilgili korkularımı anlatıyordum herkese farklı bir bakış yakalar mıyım diye... Müzisyen arkadaşlarımdan birisi, Yeşim'le tanıştırdı bizi... Sevgili Yeşim o sıralarda ve şimdilerde de Gymboree Play and Music diye bir merkezde çalışıyordu... Bir sürü enstrüman aldık Özgür'e ve derslere hemen başladılar, ders başladığında, aynı odada duramıyordunuz onlarla belki ama Özgür'ün ne kadar eğlendiğini inanın tarif edemem. Hala arada bir Yeşim ablasıyla söyledikleri şarkılardan mırıldanıyor, unutmadı hiçbirini... Orf öğretisinden yola çıkarak uyguladığı çeşitli yöntemlerle Özgür'ün gelişiminde yeni bir sayfa açmıştır Yeşim ablamız, yüreğine, emeğine sağlık... Bir yandan evde birlikte çalışıyorlardı ama diğer yandan da diğer çocukların arasına karıştırmam gerektiği baskısını yapıyorlardı bana, denedim ama hakkımı yemeyin, hem de aralıklarda bir çok kere denedim Özgür'ü okula göndermeyi...

İlk deneyim Yeşim'le oldu gymboree'de çocukların çalıştıkları yeri olduğu gibi görebiliyordunuz, arada sadece bir camekan vardı... O daha zor oluyor tabii, öğretmen onca çocuk içinde sadece sizinkini gözetleyemez tüm çalışma boyunca haklı olarak, niyeyse Özgür'de hep o tip anları bulur nöbet geçirecek, siz camekanın arkasından harekete geçseniz bile, aşıp yetişene kadar, düşüp olması gerektiği gibi şirirmiştir zaten bir yerlerini... Şaşkın, korkmuş, acımış, çocuk ve anne bakışları arasında toparlanıp gidebilmek oradan, aslında çocuğunuzu alıp yok oluvermek, tamamen silinmek isteğidir yüreğinizin ucunu yakan... Gider ayak ömürleri boyunca unutmayacakları, ne zaman hastalık konusu açılsa hatırlayıp anlatacakları bir anı vermişsinizdir onlara işte....

Devam edeceğim anlatmaya, boğazımdaki yumru geçer geçmez, anlatacağım mecbur başladık bir kere....

Hiç yorum yok: