16 Ağu 2010

BİR RAPOR NASIL ALINIR (YA DA "BİR İNSAN NASIL DELİRİR") DEVAM EDİYOR

-BÖLÜM İKİ-













   15.000 USD artık anne ve baba için bulunamayacak bir rakamdı. O yüzden devletin şartlarını kabul ettiler ve Özgür'ümüz için sağlık raporu ve IQ raporu almanın peşine düştüler.

   İlk olarak doktora, yeni doktorlarına sağlık raporunu o hastaneden alıp alamayacaklarını sordular. Aldıkları cevap başlangıç için moral bozucuydu. Orası bir üniversite hastanesiydi ve bir heyet yoktu. (Bilmeyenler için açıklama: Heyet bu tür sağlık raporlarını veren -örneğin ehliyet için, işe başvuru için vs.- bir doktorlar topluluğudur, haftanın belli günleri toplanır ve sadece bu raporu vermek için hastaları -güya- muayene ederler.) Peki nerede bulunabilirdi bu heyet. Onlar tam teşekküllü devlet hastanelerinde olurlarmış. Tamam, peki IQ raporu nasıl edinilecek? Bak o kolaymış. Hastanenin psikolji bölümüne gidilip randevu alınırmış, hepsi buymuş. Teşekkür edip çıktı anne ve baba. Baba hazır oradayken şu IQ raporu için gereken randevuları ayarlamanın peşine düştü. Önce gittiği bir serviste sadece bir hafta sonrasına gün verildi, fakat randevuyu veren doktor ne için olduğunu öğrenince kendisinin yetkisiz olduğu müjdesini verdi. Baba bu sefer psikoloji anabilim dalına yöneldi. Elinde gittikçe kabaran bir dosya ile binadan içeri girdi. Derin bir sessizlik... Kimse yok mu? Yok! Güzeel, demek herkesin ruh sağlığı gayet iyi. Tek bir hasta yok ortalarda. Hasta olmayınca doktor da olmuyor tabii ve onlara yardımcı olan hemşireler ve memurlar da. Ama ya aniden deliren olursa? Biraz uğraşıp bir iki koridorda kaybolduktan sonra en azından akıl danışabileceği birilerine ulaşıyor baba. Herkesin sağlıklı olmadığını, muayenelerin sabah erkenden bittiğini, memleketin psikoljisinin sanılandan bozuk olduğunu öğreniyor. Bu gereksiz bilgileri de edindikten sonra meramını anlatıyor doktora. Doktor da ona seve seve yardımcı olabileceğini, nisan sonunda geldiğinde gerekli muayene ve testleri yapıp ihtiyaç duyulan kağıdı hemen verebileceğini söylüyor. MR'dan tecrübeli baba 75 TL'nin hemen yarın rapora ulaşmasına yardımcı olup olamayacağını soruyor bir umut. 750 TL'nin bile bir işe yaramayacağını, çok yoğun olduklarını, dışarıdan hasta kabul etmelerinin bir lüks olduğunu anlatan doktoru kendisinin "dışarıdan bir hasta" olmadığına ikna edemeyeceğini anlayınca, çaresiz dışarı çıkıyor baba.

  Asıl doktorlarına gidiyor baba. Sağlık raporunu başka hastanelerde halledeceğini ama IQ raporu hakkında çaresiz kaldığını, özel bir kurumdan alsa olup olmayacağını soruyor endişeyle. Doktor pilin distribütörüyle telefonlaştıktan sonra özel üniversite hastanelerinden birinde görevli olan profesör arkadaşını bizzat arıyor ve üç gün sonrasına randevu alıyor.

   Eve dönülüyor. Anne bir taraftan, baba bir taraftan telefon ediyor herkese. Durum anlatılıyor. Bir devlet hastanesinde işlemleri hızlandırabilecek bir yakın, bir tanıdık aranıyor. Bir sürü alternatife ulaşılıyor. Göztepe'deki hastanenin sorunu çözebileceği görünüyor. 

  Üçüncü gün gelince IQ raporu için özel üniversite hastanesinin yolu tutuluyor. Anne ve babayı bekleyen doktor bulunuyor. Gereken kayıt işlemlerini yapan baba hatırı sayılır bir miktarı ödedikten sonra çoktan oyuncakların büyüsüne kapılmış Özgür'ümüzün ve annenin yanına gidiyor. Bir yandan Özgür'ümüzü izleyen, bir yandan da anneyi soru yağmuruna tutan doktor sonunda "Özgür'ün IQ testine uygun olduğunu" söylüyor. Yani? Yani bir randevu alınacak ve bir kaç gün sonra yeniden oraya gelinecek ve o doktorun uygun gördüğü bir başka doktor tarafından test yapılacak. Teşekkür ediliyor. Hazır yakınlardayken Göztepe'ye gidilip prosedür öğrenilmeye çalışılıyor. Binadan içeri giren baba kalabalığı görünce MR binasını sevgiyle ve özlemle hatırlıyor. Çünkü burası daha beter ve üstelik burası ağzına kadar da çocuk dolu. Net bir bilgi alamadan ama yeterince yorulmuş olarak çıkılıyor oradan.

   Randevu günü geldiğinde tekrar gidiliyor özel üniversiteye. Baba yine vezneye gidiyor. Geçen sefer ödediği hatırı sayılır miktarın hatırının geçtiğini, o ödemenin sadece 






"Özgür'ün IQ testine uygun olduğunun" öğrenilmesi için yapıldığını, şimdi yeniden ve daha hatırlı bir miktar ödemesi gerektiğini öğreniyor. Ödenecek, başka yol yok. Ödüyor baba. Özgür'ümüz giriyor teste... Çıkıyor testten. Ne çabuk? Tamam kızımızın gerekli barajı aşacağından endişe duyulmuyor ama bu kadar çabuk bitmesi de beklenmiyor. Anneyi çağıran doktor Özgür'ümüzün "teste koopere olamadığını", bu yüzden testi tamamlayamadığını ve ihtiyaç duyulan raporu veremeyeceğini söylüyor. Şok! Anne durumu kavrayamıyor. Baba durumu kavrayamıyor. Görünen durum Özgür'ümüzün doktoru sevmediği ve sorduğu (ve bildiği bilinen, bildiğinden emin olunan) hiç bir şeye cevap vermediği. Doktora bu durumun öneminin olmadığı, alınacak raporla Özgür'ümüze bir iş sağlanmayacağı, mesela ehliyet alınmayacağı sadece 15.000 USD olmadığından alınamayan pilin parasının devlet tarafından ödenmesi için ihtiyaç duyulduğu söyleniyor. Tık! Raporu veremezmiş doktor. Yalvarsalar? Olmazmış. Teşekkür edilmeden çıkılıyor oradan. Hatırı sayılır ödemelerin her hangi bir hatırı olmadığı görülüyor. Telefon ediliyor asıl doktora. Sonra da Özgür'ümüzün teste uygun olduğunu söyleyen ilk doktor bulunuyor. Durum izah ediliyor. Yardımı isteniyor. Gerekirse Özgür'ümüzün devam ettiği eğitim kurumundan bilgi alınabileceği söyleniyor. Doktor kendisinin arayamayacağını, ama ararlarsa konuşacağını söylüyor. Hemen Özgür'ümüzün öğretmenlerini arıyor anne. Durumu özetliyor. Sağolsunlar her türlü yardımı yapacağını söylüyorlar. Telefon ve mail trafiği başlıyor. O onu arıyor, o diğerine mail atıyor. Araya başka işler girdiğinde anne devreye giriyor, önceliği yine Özgür'ümüze vermeleri için dürtüyor. İşe yarıyor onca çaba. Gereken kağıt elde artık. Çok özel bir kağıt bu. Dosya açılıyor. En üste konuluyor. Hemen pilin distribütörüne koşuluyor. Alınan kağıt veriliyor. Tamam mıdır? Okuyor distribütör kağıdı ve tamamdır diyor. Acaba orijinali elde dursa da bir kopyası mı verilse onlara, ya kaybolursa, ya ıslanırsa, ya çalınırsa? Bu endişelere gerek olmadığı görülüyor. Distribütör distribütör değil çünkü, en az anne baba kadar çabalıyor işlerin yürüyebilmesi için. Ofisten çıklıyor. Mutlular anne ve baba. 



























   Mutlular çünkü gereken evrakın yarısı temin edildi. Yani işin yarısı bitti. Bitti mi peki?







   NAH bitti!




Hiç yorum yok: