10 Tem 2010

ÖLDÜRMEYEN!

"Beni öldürmeyen şey beni güçlendirir" demiş Nietzsche, şüpheliyim bu sözünden. Evet bu hastalık ne beni ne eşimi ne de kızları öldürdü fakat hepimiz kendi içimizde bir sürü şey yitirdik. Yitirdiğimiz o parçalarımız da öldü bir anlamda. Tekrar canlandırmaya ya da yerine yenisini koymaya derman da bırakmadı.Nasıl güçlendirdi peki bizi öldürmeyen şey??? 


Hamileliği sorunsuzdu Özgür'ün... Bildiğiniz hamileliklerden işte... Hediyelik eşya dükkanınız var Beyoğlu gibi bir noktada, gözünüzü hırs bürümüş, karnınız burnunuzda on metre kare bir dükkanın asma katında debelenip duruyorsunuz... Para var, gezmek var, iyiydi yani çalışmaya rağmen...


Doğumu sorunsuzdu Özgür'ün... Bildiğiniz doğumlardan işte... Gelen sorun olur, gelmeyen sorun olur... Yatalak olmanın ve narkozun siniri bir yana, küçük hanımın planlanandan on beş gün önce gecenin üçünde gelmeye karar vermesi, aksi gibi anne'nin tatile gidesi tutması,gecenin o yarısında yakın bir arkadaşımın kapısına dayanmak zorunda kalmamız bile sorun değildi yani :)


Bebekliği sorunsuzdu Özgür'ün... Bildiğiniz bebeklerden değildi Özgür... Ağlayarak uyanmazdı mesela, gözünü açar mahmur mahmur bakınır, beni ya da babasını gördüğü anda gülmeye başlardı... Sütüm bittiğinde, memeden ağzını çeker ve dönüp bana sırtını işaret parmağını emmeye başlardı, hep iç huzuru vardı Özgür'ün...


Altı aylıktı Özgür... Mart başıydı, bir gece ateşlendi ve tam kırk beş dakika süren ilk depremini yaşadık... Ne olduğunu anlamadığımızdan eşim onu alıp lavaboya götürdü yüzüne su vurmaya başladı, ben de hemen aşılarını takip eden doktoru aradım... Telefonda doktorun bana telaşla söylediklerini çok net hatırlıyorum: " Nöbet geçiriyor! Hemen hastaneye götürün..." Kasılıyordu, ateşi vardı, soymaya çalışırken ben hala kolunu bacağını incitmemeye çalışıyordum. Aslında hava yolunu açık tutmaya çalışmak en önemlisiymiş yapılması gerekenlerin...


Hastaneye bir şekilde yetiştik fakat kasılmalar hala durmuyordu. Dudakları, yanakları, göz altları mosmor olmuştu yavrumuzun ama hala durmuyordu nöbet... Acilde yaşıtımız olan bir doktor karşıladı bizi... Müdahale etmesine engel olacak kadar büyük bir telaşa kapıldığım için beni dışarı attırmıştı hemşirelere... Durdu nöbet, çağırıldık odaya, bakın bir şeyi yok dendi fakat takip edelim biraz dendi, yukarıya odaya çıkarıldık... Sabah altı buçuk, yedi gibi uyandı gülümseyerek, "çirkin ol"mayı yeni öğrenmişti ve şirinlik yapacağı zaman onu kullanıyordu, "çirkin ol'du" güldürdü bizi Özgür... Taburcu ettiler... 


Ta ki üç ay sonrasına kadar unutmuş gibi yaptık o geceyi...


Hiç yorum yok: