9 Tem 2010

FARKLI GELİŞEN ÇOCUKLAR VE YAKINLARI

Bulunduğunuz yer ve konum ne olursa olsun sizi yaratan toplumun yani çevrenizin bir ürünüsünüzdür… Çok kuvvetli ırksal özellikler haricinde her insan yaşadığı ülkeye ve onun şartlarına benzer. Bunun başkaca bir alternatifi de yoktur aslında… Toplumun kuralları, çeşitli kalıplar doğduğumuz andan itibaren yerleşmeye başlar beynimize. Bu kuralların bazıları çocuk daha ne oldum diyemeden dayatılır... Bazıları da vardır ki görünmezdirler. Kimse söylemez size veya bize şunu yapma buna dokunma diye… Biz ya da siz nedense dile dökülmeden anlamış, uygulamaya başlamışızdır bile çoktan. Ve ne zaman yerleştirildiğini bile bilincimizde canlandıramadığımız bu kurallar öyle bir işler ki benliğimize, parçamız sanırız çoğunu… 


"Öteki"lere olan davranışlarımız bunun başında gelir... Kimdir "Öteki"? Biz'den olmayan mı? Bu mudur yani bu kadar mıdır? Düşünün bir "Öteki" denen şey toplumsal mıdır? Yoksa herkesin bir "Öteki"si var mıdır? Bu konuya daha sonra ayrıntı vermek üzere son veriyorum...

"Öteki" olmaktan daha kötü nedir biliyor musunuz? Öteki’nin yanında yakınında olmak ama yeterince "Öteki" olamamak… Öteki’nin sahibi(!) olmak. Acıyan bakışlara “öteki”yle birlikte maruz kalırsınız, soran gözler çipil çipil olur ve bir sizi bir “Öteki”ni süzer… Dayanamazlar 
“- Nesi var?” 
İçinizden 
“- Onun bir şeyi yok! Asıl sizin neyiniz var ne görüyorsunuz benim çocuğumda da Vah Vah! Diye ünlüyorsunuz?” 
diye haykırmak gelirken, susmak ya da kestirip atacak doğru kelimeler bulmak savuşturmak zorunda kalmak. 
“ – canım pek de güzelmiş” 
nidaları ve bunun altında yatan aslında. Normal’lerin tepkilerine maruz kalmak çocuğu ve kendini bir an önce uzaklaştırmak oradan kaçmak her seferinde meraklı gözlerden kurtulmak ama asla kurtulamamak aslında o bakışların yapışması sizin ve çocuğunuzun üzerine o kadar kolaydır ki.

“Farklı gelişen çocuklar” 
Bu terimi ilk defa bir doktor muayenehanesinde Özgür hakkında doktorla konuşurken duymuştum… Anlam verememiştim… Çünkü doktor çocuğumun yaşıtlarından geri kalabileceğini söylüyor ama ben hiçte öyle hissetmediğimi aksine Özgür’ün yaşıtlarının henüz yapamadığı bir sürü şeyi yapabildiğini anlatmaya çalışıyordum … Pes ettiğim bir anda “ yani siz çocuğumuzun geri zekâlı olacağına mı inanıyorsunuz “ dediğimde doktor gözlerimin içine bakıp “ biz ona farklı gelişen çocuk diyoruz” dedi… 
Kelimeler… Öyle kaypaktır ki sonuna kadar haklı olduğunuz bir konuda bile haksız konuma düşebilirsiniz sırf doğru ifade edemediğiniz için kendinizi… Doğru ifadenin de bir sürü çıkmazı vardır… Neye göre doğru ifade karşınızdakinin ruh haline göre mi yoksa büyüdüğü sosyal çevreye, maddi koşullarına, statüsüne göre mi ifade etmek lazım?   
Gerçeklik ifadeyle değişebilir mi, gerçeklik ifadeyle çelişebilir mi…  
Durduğunuz yere mi bağlıdır ifade gücünüz yoksa dinleyenin durduğu yere mi… Peki haklı oluşunuzu değiştirir mi bu… Değiştiriyormuş… Hem de öyle ki kendinizi birden giyotinin altında buluverecek kadar… Kafanızın kopmasını isteyen belki de sadece diliniz kopsa da aynı tatmini yaşayacaktır o anda zaten sizin düşündüğünüz de tam da budur… Dilim kopsaydı da söylemeseydim…

Özgür’ün farklı gelişeceğinin söylendiği o gün ben bir sürü şeyin kafama dank ettiğini hissettim… Gelecekten korkmak ne demek yaşamadan anlayamazsınız… İnsan gece uyuyamaz düşünmekten, sabah ta uyanacak sebep bulamaz… Çünkü rüyalarda her gece siz süper bir kahraman olur doktorların beceremediğini kızınıza uygular ve kurtarıverirsiniz… Özgür’ün mezuniyetini… Düğününü planlarsınız… Torun beklersiniz hatta ve torunlar bile NORMALdir rüyalarda…

NORMAL nedir? Çok düşünmüşümdür bu soruyu ben… Yani şimdi çağımızda kim normal sayılabilir ki? Depresyon diye bir hastalık var mesela yıllarca hastalık olarak bile kabul edilmemiş fakat o dönemlerde bile hezeyanların, cinnetlerin, toplu katliamların, intiharların birinci sebebi olmuş… Şimdi bir depresyon hastası normal midir? Ya da şöyle demeli dünya populasyonunun yüzde 98’i depresif olsa – ki olmadığı söylenemez- depresyon normal insan hali mi olacaktır? Normal olan çoğunluk ve onun koyduğu yaşam biçimi midir?  


Normal konusundan başka bir blog bile çıkabilir :)


Peki sizin(!) hayatınızı yaşamayan ve sizin gibi (!) düşünmeyen ( ya da düşünemeyen) biri "Öteki" midir... 


Daha doğrudan bir soru: Siz ( yani biz) NORMAL miyiz?????



1 yorum:

Adsız dedi ki...

Soruların cevabını bilmiyorum, kimsenin de cevabı bildiğini sanmıyorum. O kadar öznel bişey ki "NORMAL"lik, kendinizden uzaklaşıp her şeye ve kendi dünyanıza dışardan baktığınızda bile normalin ne olduğunu asla çözemezsiniz, ola ki çözdüğünüzü sandığınız şey de herkes tarafından kabul edilebilecek bir çözüm olamaz hiçbir zaman.
Özgür'e gelince, o normal bir çocuk. Epilepsi gibi ufak bir problemi var sadece. Ama herkes gibi yaşama sevinci var içinde, herkes gibi tutunmuş hayata, herkes gibi yiyen, içen, annesini ve babasını seven bir çocuk. Bunun neresi anormalmiş ki?
Belki herkesten daha çok ziyaret ediyor hastaneyi, fakat o da onun hayat biçimi haline gelmiş. Her birimizin hayatı bir şekilde biçimleniyor, onunkiyse bu yönde başladı ve bu ne bir suç ne de anormallik!
Her çocuk farklı gelişmiyor mu? Ve bu gelişim farklılıkları da hayatlarına yön vermiyor mu..?
Onu farklı görmüyorum, kimsenin de görmesini istemiyorum. Senin bile Özlem Abla..

Birkaç yıl sonra onun okuması için yazıyorum bunları..

Özgür'e,
Şu zamana kadar seni sadece bir kez görebildim küçük hanım. Ben annenin küçük kuzeniyim ve çeşitli bahanelerle, geçersiz sebeplerle de şu zamana kadar görüşebilmiş değiliz. Damarlarımızda dolaşan kanın aynı yerden geliyor olması yetmiyor sanırım bu işler için. Belki alışkanlık yaratmak lazımdı ta en başından, araya çok ayrılık girdi. Belki de sen bunları okurken, beni hala tanımıyor olacaksın bilmiyorum. Ama ben senin ve ablanın büyüyüşünü görmek isterdim doğrusu. Sizi tanımak, vakit geçirmek, çocukluğunuzu yaşamak isterdim.. Bu kadar duygu sömürüsü yeterli.
Senin o küçük kalbinin şu yaşına kadar ne ağırlıklar taşıdığını da bilmiyordum. Artık biliyorum. Diyeceğim o ki, bilirim düşünürsün bazen, neden ben diye.. Hiçbir şey hissetmeden 'Sağlık olsun!' diyebilmeyi sen de isterdin onu da biliyorum. İlaç almak zorunda olmamayı isterdin. Yaptığın her şeyin riskli olmasından nefret ediyorsun. Düzenli uyumak düzenli yemek yemek istemiyorsun belki bazen. Yorulana kadar koşup oynayıp sonra da rahat rahat uyuyabilmek istiyorsun. Evet bunlardan bir şekilde uzak tutuluyor olabilirsin. Ama sen diğer insanlardan farklı değilsin, diğer insanlar da birbirinin aynı değil çünkü. Hepimizin kendi dünyasında yaşadığı birtakım sorunlar var, süreli ya da sürekli. Lütfen kendini diğer insanlarla karşılaştırmaya kalkma! Hepimizin dünyası kendine göre zor. Seninki de senin dünyanı çok zorlaştırıyor. Ama asla pes etme! Seni herkesten çok sevebilen, senin iyiliğin uğruna her şeyi yapabilecek annen için, baban için vazgeçme. Geçirdiğin o nöbetler, seni bir anda içinde bulunduğun zamandan alan, beynindeki elektrikçiklerin sana oynadığı o küçük oyunların seni bezdirmesine izin verme. Savaş, savaşmayı biliyorsun bunu öğrendin. Anne öğretti sana bunu da, her şeyi öğrettiği gibi. Seni büyütürken öğrendi belki de o da. Sor ona tamam mı? Benim için sor, bakalım nasıl öğrenmiş anne savaşmayı.
Seni, ablanı, anneni ve babanı tekrar görmek ümidiyle..
Mutlu büyü.
Sinem